gazete

          ÖĞRENCİ OLARAK HAYATA BAKIŞ AÇIMIZ

   Öğrenci olarak hayata bakış açımız sadece öğrenci kelimesi ile birlikte bile bizlerde binlerce anlam çağrıştırmaktadır. Kimilerinde macera peşinde koşma, kimilerinde oturup saatlerce çalışma, kimilerinde ise zamanı geçirme gibi birçok anlamı egale edip sorumluluk yüklememektedir.

  Bazen bunların tümünü bırakıp bir köşeye kaçmak isteyişimizi engeleyemeyiz. Çevremizden tüm yaşanılan şeylerden aileden, arkadaşlardan, okuldan, öğretmenlerden kopup uzaklara doğru gidesimiz gelir. o kadar çok bıkkınlık uyandırıyor ki bazı şeyler. Ama yinede ardımızdakileri tüm olağanlığıyla bırakıp gidemiyoruz. Çoğu zaman kimsenin bizi anlamadığını düşündüğümüz halde bırakıp gidemiyoruz. Bunların bizde bıraktığı boşluğu bazı şeylerle doldurmaya çalışıyoruz ama çoğunlukla nafile. Farkından olmadan birçok yanlışlar yaparız. Çoğunlukla hatalı olduğumuz halde doğruluğunu savunuruz. Anlayacağınız rotasız gemi gibi oradan oraya savrulup dururuz.

Bunların tümü yaşanırken önemli bir ayrıntıyı atlarız. Farkında değiliz ki, tüm bu hataların hayatımızda derin izler bırakacağını. Dönüp ardımıza baktığımızda bir sürü yanlışlıklar ve hataların ard arda geldiğini görürüz. O zamanda iş işten geçmiş olur. Geriye dönüp bu hataları düzeltmenin zorluklarını çeken kişilerden daha iyi kimse bilemez. İleride hata yapıp pişmanlık duyacağımıza halen geç olmamasına rağmen daha çok çalışıp, daha çok tecrübe ve deneyim kazanıp hatalarımızı elimizden geldiği kadar az bir seviyeye düşürebiliriz.

  Her şeyden önce ileriye dönük planlar yapıp, durmadan çalışmalıyız. İleride ‘’işte biz buyuz ‘’diyebilmeliyiz.

 

 

MAHALLEDEN BİR HATIRA

Birkaç gün önce yoldan geçerken bir öğretmenin mahalledeki çocuklarla ‘’can’’adlı oyunu oynadığını gördüm. Oynarken sanki bir çocukmuş gibi o heyecanı yaşıyordu. Açıkçası biraz grip bir davranış olarak gördüm. Çünkü daha önce böyle bir şeye tanık olmamıştım. Ama şunu anladım ki her insanın hayatında çocukluğundan yaşayacağı kesitler vardır. Yani her insan içinde bir çocukluğunu barındırmaktadır.

Bazen pencereden çocukları izler, onların yaşında olmayı doya doya sokaklardan koşup onlar gibi eğlenmeyi isteriz. Çünkü dünyadaki bu dengesizlik, bu bunaltıcı havadan kurtulmanın yegâne çaresi olarak kendimizi ya bir köye yâda eski anıların hatırlanabileceği arkadaşlar arasına atmaya çalışırız. Lakin bir şey varki hiçbir insanın unutamayacağı o da bu hayat çemberi içerisinde son nefese kadar yaşam mücadelesi vereceğimiz gerçeğidir. Mademki bu gerçek ile karşı karşıya isek bizlerde son ana kadar faydalı şeylerde bulunup insanlık namına belirli çalışmalar içerisine girebiliriz.

Ben o öğretmenin ve mahalledeki çocukların anısını hatırladığım anlarda güzel bir tebessüm ile karşılar. Aynı zamanda mutlu bir gülümseme yüzümde ıskalanır geçer. Şayet bizlerde böyle yaşarsak, son nefesimize kadar huzurlu ve mutlu oluruz. Bunun bilimde herhangi bir formülü bulunmaz iken insanların kalbinden yegâne bir formülü vardır.

 

 

  İLGİNÇ DİNİ BİLGİLER            

Hzhttp://www.mumsema.com/images/smilies/nokta.gif Ali'nin oğlu h.zhttp://www.mumsema.com/images/smilies/nokta.gif Hüseynin kerbelada kafasını kestikten sonra top oynayanların soyundan gelen herkesin bacaklarının halen aşırı şişkin olduğunu biliyor muydunuzhttp://www.mumsema.com/images/smilies/nokta.gifhttp://www.mumsema.com/images/smilies/nokta.gif
- maddesel dünyamız ile ahri dünyamız arasında rakamsal benzerlikler olduğunu biliyor musunuz_?

Örnek: bütün insanlar kaç yaşında ölürse ölsün ahrette 33 yaşında olacak
http://www.mumsema.com/images/smilies/nokta.gif dünyamızda ise her 33 yılda bir ramazan ayı yılın aynı gününe aynı tarihine denk gelirhttp://www.mumsema.com/images/smilies/nokta.gif vhttp://www.mumsema.com/images/smilies/nokta.gifshttp://www.mumsema.com/images/smilies/nokta.gif vhttp://www.mumsema.com/images/smilies/nokta.gifshttp://www.mumsema.com/images/smilies/nokta.gif

- Filistin’de durmak bilmeyen ölümlerin sebebini biliyor musunuz_?

Cevap: peygamber efendimizin o topraklarda yaptığı bir savaşta dişinden akan kanın düşmek üzereyken Allahın emriyle Cebrail tarafından tutulduktan sonra ( bu topraklarda kan eksik olmasın ) Cebrail a
http://www.mumsema.com/images/smilies/nokta.gifs tarafından o topraklara lanet okunur ve o gün bu gündür orda kan eksik olmaz.

- insanlığın neden hayatı boyunca ekmeğinin peşinde koşmak zorunda olduğunu biliyor musunuz_?

Cevap: Hz
http://www.mumsema.com/images/smilies/nokta.gif âdem shttp://www.mumsema.com/images/smilies/nokta.gifahttp://www.mumsema.com/images/smilies/nokta.gifvhttp://www.mumsema.com/images/smilies/nokta.gif dünya yüzüne indirildiği günden itibaren her gün Allahın emri ile Cebrail aracılığıyla âdem shttp://www.mumsema.com/images/smilies/nokta.gifahttp://www.mumsema.com/images/smilies/nokta.gifvhttp://www.mumsema.com/images/smilies/nokta.gif ' yemek gelirdihttp://www.mumsema.com/images/smilies/nokta.gif bir gün cenabı Allah Cebrail’e şöyle buyurur " ey Cebrail yemeği Adem’in önüne bıraktıktan sonra oradan ayrıl daha sonra bir kuş olarak yemeği al ve uçhttp://www.mumsema.com/images/smilies/nokta.gif" Cebrail ahttp://www.mumsema.com/images/smilies/nokta.gifs buyruğu yapar yemeği aldığı gibi uçmaya başlarhttp://www.mumsema.com/images/smilies/nokta.gif tabii çok açıkmış olan h.zhttp://www.mumsema.com/images/smilies/nokta.gif adem dayanamaz ve yemeğin peşinden koşmaya başlarhttp://www.mumsema.com/images/smilies/nokta.gif işte o gün insanlık için emir gelir " bundan sonra insanlık ekmeğinin peşinde koşmadıkça rızkını alamayacak"   

 

 

  ŞEREF YAYLASI

            Şeref: Ağyar çiçeklerin yer aldığı, seyavetin üst seviyede olduğu, bezirgânların kol gezdiği, güneşin ise an be an gark olduğu ve aynı zamanda mahbüblerin cemallerinin kendini gösterdiği, ardların ve dünya yaylarının en güzelidir. Kimi zaman insanlara bir kadeh içerisinde tatlı aşk şerbetini sunarken, kimi zaman da tatlı aşk şerbetine ağyarı katar ve insanlara kan kusturur.

Bilirim ki Şeref; hiçbir şeye feragat etmez. Allı gelinlerin huzurunda arbedeye girmez. Boş sözlere karnı tok yalan sözlere hiç gelmez. Hani bir aile olur ya çocukları önünde kavga etmez. Hani bir aile olur ya evlatlarını nazik büyütür, sende işte öylesin. O kadar narinsin, o kadar naziksin ki ne bir insanı incitirsin, ne de Murat gibi yürekleri dağlatırsın.

Pınarlarında akan sular berrak ve duygu yüklü olur. Toprağın ise tam da Üstat Veysel’in bahsettiği sadık yar olan kara topraktır. Ama Şeref’im, sen de bilirsin ki tek sadık yar bir tek yüce Allah’tır.

 Binlerce insan on binlerce sürülerle sana misafir gelir. Sen ise bağrın açar onlara dost olur, yaren olur, iyilik yanın gösterirsin. Senin sofrana gelen misafirlerin sohbeti nazlı yar aşı ise aşk ve sevgi olur.

Bazen şeyda bülbüller sana gelir. Senin toprağında umut ağacının sevgi dalına konar, dağlarında kan ağlayan gülüne divanesel acıklı türküler okur. Bazen de olur ki Şeyda bülbül sana ölümüne ağıtlar yakar:

         Seyyahı bir bülbül olayım.

 Şeref yaylasına konayım.

 Gülümden ayrı düştüğüm an,

 Şerefin dağlarında donayım.              

Gör ki onlar sana yakılmış birçok güzel ağıtlardan yalnızca biridir. Sen o ağıtların mis kokulu suları ile beslenirsin. Ozanların sarı tellerine düşer dilden dile dolanırsın. Şairler senin divanına gelir, sen onlara ilham kaynağı olursun. Ozanlarından birinin şu söyleyişi sana ne kadar önem verdiğini gösterir: 

Sen soğuk ayazların zemheri yaylası olsan,

Ben seni bağistandaki allı güllerle yeşertirim.

Sen kızıl dağlarda çorak bir toprak paresi olsan,

Ben yağmur olur gözyaşları ile seni yeşertirim.

 

Sen üstündeki mor dağlarından utanırsan,

Ben allı ir dağ gülü olup sana hayat veririm.

Kara toprağın üzerine beyaz gelinliği salarsa,

Ben kardelen çiçeği olup o gelinliği yırtarım.

 

Sen allı bir gelinin matemli yüzünü andırırsan,

Ben dem yaşamış yıllarınla seni ağlatırım.

Sen yükseklerde akan billur sularınla aldanırsan,

Ben bir sahra çölü olur, güneşim ile seni kuruturum.

  Şunu unutma ki;

Sen karın altında bir parça kara topraksın.

Ben ise üstünde yaşayan şerefli bir ozan Aslan’ım.

Ne seni senden alır ne de seni sana bırakırım.

 

  Değerini bil yeşillerden yeşil, güzellerden bin güzel, mis kokulu havası, berrak pınarları olan Şeref.

Kimse sana kem gözlerle bakmasın. Anadolu senin değerini senden iyi bilsin. Senin toprağında beslenen sürü, Allah’a şükür etmeyi öğrensin. Bezirgânlar(Tüccar) senin üzerinde çalım caka atmasın. Ben seni çok sevdim onlarda seni sevmeyi bilsin. 

 

 

 

 

 

ÖĞRENCİ KÖŞESİ

GİTMEK... Bugünlerde herkes gitmek istiyor. Huzur bulacağı, mutlu olacağı, başka ülkelere, dağlara, uzaklara... Hayatından memnun olan yok. Kiminle konuşsam aynı şey, herkesi her şeyi bırakıp gitme isteği. Öyle yanına almak istediği bir şeyi yok. Bir kendisi, bu yeter zaten. Herkesi her şeyi götürdün demektir. Keşke kendini bırakıp gidebilse insan ama olmuyor. Hadi kendimize razıyız diyelim ötekide olmuyor. Yani her şeyi yüz üstü bırakmak göze alınamıyor. Hep böyle oluyor işte bir yanımız kalk gidelim bir yanımızda otur diyor ve otur diyen kazanıyor. O yan kalabalık zira iş, güç, sorumluluk, çoluk, çocuk, aile, güvende olma duygusu, en kötüsü de alışkanlık, alışkanlığın verdiği rahatlık, unutulmanın insanda doğurduğu bıkkınlığı yeniyor ve biz kalıyoruz. Kuş olup uçmak isterken ağaç olup kök salıyoruz. Evlenmeler, bir çocuk daha doğurmalar, borçlara girmeler, işi büyütmeler birçok şey... Bir okul ile insanı uçmaktan alıkoyabiliyor. Örneğin ben okulumu bırakıp gidemiyorum. Değil başka ülkeye gitmek bir şehir bile öteye gidemiyorum. Çünkü zamanınız nereye çok harcanırsa oraya olan alışkanlığınız ve bağımlılığınızda o kadar artar ve bu alışkanlıklardan kurtulmak çok zor olur. Sırtımızda yumurta küfesi olmak diye bir deyim vardır. Evet, hepimizin sırtında yumurta küfesi var. Kendi üretimimiz kendi imalatımız olan küfeler ama hep üzüntüyle, huzursuzlukla, pişmanlıklarla da yaşanmaz ki. Ölüm var zira. Ölüme inat tutunmak lazım inadına kök salmak lazım. Bari ufak kaçışlar yapabilsek. Var tabi yapanlar ama az. Sadece kaymak tabakası Hepimiz kaçabilsek keşke...
Bütçe, zaman, keyif denk olsa da gün içinde mesela küçücük gitmeler yapabilsek ama ne mümkün. Sabah 8.00 akşam 18.00. Sonra başka mecburiyetler. Sıkışıp kaldık. Sırf yeme, içme, barınmanın bedeli bu kadar ağır olmamalı. Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz bir ömür karşılığı bir ömür ne saçma! İnsanı bu hale getiren nedir acaba? Herkesin kendisine göre vardır bir engeli. Birçok insanın istediği gibi bende hep gitmek isterim. Gittiğim olmadı hiç ama olsun bunu istemek bile güzel değil mi?

RÖPORTAJ

S.1- GAZETE HAKKINDA NE DUSUNUYORSUNUZ?

Öncelikle sizlere ve gazete çıkarmaya katkısı olan herkese teşekkür ederim.
Çıkacak olan okul gazetemiz okulun tanıtımına ve kültürüne önemli bir katkı yapacaktır. Okul çevresinin okula yaklaşımında olumlu etki yapacak, okul –çevre bütünleşmesini sağlayacaktır
Öğrencilerin kendilerini ifade edecekleri ve yetiştirecekleri alan olması bakımından da önemlidir.

S.2-GAZETEMİZ NASIL OLMALIDIR?

Sabiha bahçıvan Anadolu lisesinin sesi gazetesi olması bakımından okulun eğitim durumunu, sosyal etkinlikleri, sportif faaliyetlerinin bir yansıması olacaktır. Eğitim, edebiyat, kültürel bir içerikle devamlı olacaktır.

S.3-GAZETEMİZ BİZİ SOLHAN HALKINA NASIL TANITACAKTIR?

Okulun tanıtımıyla özellikle Solhan ilçe ve çevresi genelde Bingöl ili ve Türkiye de yerini almasına katkı sağlayacaktır. Diğer eğitim kurumlarıyla iletişim olanağını kolaylaştıracaktır. Aynı zamanda başarılarıyla öncü görevini üstlenme rolünü yerine getirmesi bakımından tanıtım görevini yerine getirecektir.
S.4-okulumuz bu sene ilk mezunlarını verecek ne düşünüyorsunuz?
2010-2011 eğitim öğretim yılında okulumuz ilk mezunlarını verecektir. Mezunlarımızın iyi bir üniversite ve bölümlere yerleşmesi için çalışmalarımız oldu ve olacaktır. Derslerin bitimi ile beraber günde iki saat test çözme ve etüt saati uygulamasını başlattık. Ayda YGS ve LYS ye yönelik iki deneme sınavı yapıyoruz. Öğrencilerimize verimli ders çalışma teknikleri ve boş zamanları değerlendirme konularında bilgilendirme eğitimi yapılmaktadır. Öğrenci ailelerine sosyal iletişim becerileri konusunda seminerler düzenlenecektir.

S.5-OKULUMUZ ÖĞRENCİLERİ SİZLERDEN COK MEMNUNLAR SİZ ÖĞRENCİLERİNİZDEN MEMNUN MUSUNUZ VE ONLARIN NASIL OLMASINI İSTERSİNİZ?

Okulumuzun kültürüne sevgi,saygı ve değer kavramları yerleştirdik.eğitimin temelinde sevginin olduğu inancıyla hareket ediyoruz.biz öğrencilerimizin milli ve manevi değerleri ile ilim ve fenle devamlı olarak yetiştirmek ve görmek istiyoruz.

 

 

 

  BEKLENTİLERİMİZ

       Nasıl bir çocuğun ailesinden, bir insanın hayattan, bir dostun dosttan beklentileri bir öğrencinin de okuldan beklentileri vardır. Bir Anadolu Lisesi öğrencisinin beklentileri nelerdir diye düşündüm. Acı ama gerçek olan bir şeyi fark ettim. Evet, acı olan şey beklentilerimiz dolayısıyla eksikliklerimizin bir hayli fazla olmasıydı. Bunların başında ise hepimizin okuyup, okutup, okunmak istediği kütüphane gelmekteydi. Yeni bir çiçek misali açmış olan okulda bir kütüphanenin olmasını canı gönülden isterdik

Sonra kendi kendime dedim ki neden bütün Anadolu liselerinden sporsal etkinlikler için hem güzel bir alan hem de ihtiyaçlarını karşılayabilecek ve negatif enerjilerini boşaltabilecekleri alanlar var da sadece bizim okulda yok.

   Evet, bir diğer eksiğimiz her dem aklımızın bir köşesini kemiren ve her dem hayallerimizi süsleyen en önemli ihtiyaçlarımızdan biri olan projeksiyonlar neden yok. Her nedense bizim Anadolu liselerinde İngilizce hem çok önemli hem de zorunlu derslerden biri, şimdiki sistemde bu ders görsel araçlarla daha iyi anlatılıyor, bu görsel araçlar içerisinde en önemli özeliğe sahip olan da projeksiyondur. Ama yok işte. Zaten bir yemek sorunumuzda var başını almış gidiyor onun içinde bir çözüm yok.

 Okuldan beklentiler şimdilik bu kadar yeter. Bir de ilçeden beklentilerimizi ele alalım.

İlçeden öncelikli beklentimiz kırmızı ışıklarımızın neden hiç olmadığıdır. bu kadar sorun var ama bu hepsinin içerisinden en önemlisi. Çünkü daha ilköğretimde okurken gözümün önünde araba bir arkadaşımızı ezip geçmişti. O anı hatırladığım zamanlarda tüylerim diken diken oluyor.

İlçemiz büyüklerine sesleniyorum lütfen bir çözüm bulun insanlar artık ölmesin bu yollarda. Gidenler artık gelmez ama gelecek olanlar için lütfen

 

MONA ROZA 

Mona Roza, siyah güller, ak güller

Geyvenin gülleri ve beyaz yatak

Kanadı kırık kuş merhamet ister

Ah, senin yüzünden kana batacak

Mona Roza siyah güller, ak güller

 

Ulur aya karşı kirli çakallar

Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa

Mona Roza, bugün bende bir hal var

Yağmur iğri iğri düşer toprağa

Ulur aya karşı kirli çakallar

 

Açma pencereni perdeleri çek

Mona Roza seni görmemeliyim

Bir bakışın ölmem için yetecek

Anla Mona Roza, ben bir deliyim

Açma pencereni perdeleri çek...

 

Zeytin ağaçları söğüt gölgesi

Bende çıkar güneş aydınlığa

Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi

Seni hatırlatıyor her zaman bana

Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi

 

Zambaklar en ıssız yerlerde açar

Ve vardır her vahşi çiçekte gurur

Bir mumun ardında bekleyen rüzgar

Işıksız ruhumu sallar da durur

Zambaklar en ıssız yerlerde açar

 

Ellerin ellerin ve parmakların

Bir nar çiçeğini eziyor gibi

Ellerinden belli oluyor bir kadın

Denizin dibinde geziyor gibi

Ellerin ellerin ve parmakların

 

 

 

 

Zaman ne de çabuk geçiyor Mona

Saat onikidir söndü lambalar

Uyu da turnalar girsin rüyana

Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar

Zaman ne de çabuk geçiyor Mona

 

Akşamları gelir incir kuşları

Konar bahçenin incirlerine

Kiminin rengi ak, kimisi sarı

Ahhh! beni vursalar bir kuş yerine

Akşamları gelir incir kuşları

 

Ki ben Mona Roza bulurum seni

İncir kuşlarının bakışlarında

Hayatla doldurur bu boş yelkeni

O masum bakışlar su kenarında

Ki ben Mona Roza bulurum seni

 

Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza

Henüz dinlemedin benden türküler

Benim aşkım sığmaz öyle her saza

En güzel şarkıyı bir kurşun söyler

Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza

 

Artık inan bana muhacir kızı

Dinle ve kabul et itirafımı

Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı

Alev alev sardı her tarafımı

Artık inan bana muhacir kızı

 

Yağmurlardan sonra büyürmüş başak

Meyvalar sabırla olgunlaşırmış

Bir gün gözlerimin ta içine bak

Anlarsın ölüler niçin yaşarmış

Yağmurlardan sonra büyürmüş başak

 

Altın bilezikler o kokulu ten

Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne

Bir tüy ki can verir bir gülümsesen

Bir tüy ki kapalı gece ve güne

Altın bilezikler o kokulu ten

 

Mona Roza siyah güller, ak güller

Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak

Kanadı kırık kuş merhamet ister

Aaahhh! senin yüzünden kana batacak!

Mona Roza siyah güller, ak güller

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

MIZAH KOMEDI EGLENCE FIKRA

 

EŞEK

adamın biri her gün boş dükkanda duruyormus bunu gören bir adamda merak etmiş sormuş kardeş sen hergün bu boş dükkanda duruyorsun neden diye adam demiş cağlısıyorum adam gene sormus peki ne satıyorsun içerde duran adam demiş eşşek satıyorum bu lafa karsılık gecena dam demiş ki masallah işler iyi gidiyor dukkan sahibi demiş nerden anladın adamda demiş senden başka eşşek kalmamış:))

FADİME'DEN E-POSTA...

Şubat ayının soğuk günlerinde, ikisi de Amerika'nın değişik bölgelerinde, ayrı ayrı iş gezilerinde olan Dursun'la karısı, Florida'da buluşup yaz sıcaklarının yaşandığı bu bölgede, bir kaç gün geçirmeye karar verirler.
Eşi, Dursun'dan önce gider Florida'ya ve ertesi gün için Dursun'a da yer ayırttıktan sonra, ona bir e-posta gönderir. Fakat mesaj, adreste bir harfi yanlış yazdığı için, Dursun yerine, bir gün önce karısı ölen Temel'e gider. Yaşı da epeyce ilerlemiş bulunan Temel, bilgisayar ekranında mesajı okuyunca, korkunç bir çığlık atar ve düşüp bayılır. Zaten çok üzgün olan Temel'in bu çığlığı üzerine ev halkı odaya dolar ve herkes yerde yatan Temel'e yardım için koşuşturmaya başlar.
Temel, bir süre sonra kendine gelir ve niçin çığlık attığını soranlara, bilgisayar ekranını gösterir:
"Sevgili Kocacığım,
Bugün, buraya ulaşır ulaşmaz, önce yarın senin gelişinle ilgili tüm işlemleri tamamladım, sonra da bana ayrılan yerime yerleştim. Burası gerçekten de dedikleri gibi çok sıcak... Seni dört gözle bekliyorum..." (Karın)

 

 

ZEKÂ SORULARI

1 - Yağmurlu bürgünde bir evde parti düzenlenir Partinin ilerleyen saatlerinde Ahmet Bey’in olmadığını farkederler Ertesi gün mahkemeye gidip olanları anlatırlar Hakim sorguya alınacaklarını söyler Bahçıvan şöyle anlatır:
“Hava yağmurluydu Kulübemde oturuyordum İçim sıkılmıştı hava almak için dışarı çıkım köke doğru köşkün bir camından içeriye bakmak için cama doğru yaklaştım cam buharlanmıştı camı sildim ve Fahrettin Beyi cinayeti işlerken gördüm der Sonra hakim yalan söylüyorsun ve katil sensin der Sizce neden hakim böyle söyledi?

2 - Bir erkek hoşlandığı bir kıza mektup arayıcılığıyla çok hoşlandığını ve çıkmak istediğini yazmış kız bu mektuba bir formül yoluyla cevap vermiş

[c=ı+]=k (t-ı )+ g=ı(m)
v+a
r=12+4=16
16 = t
t=e
e=s + 16
s= 65
s=65 – s16 =105
e= 1o-k=k(ü11+r)+(e+d=r+i)m=?

Soru: Sizce kızın cevabı ne ?

3 - Ali ile Mehmet beraber; Selim ile Hasan’ı kolayca çektiler Ali ile Selim bir olunca; Hasan ile Mehmet’i güçlükle de olsa çektiler Ali ile Hasan ve Selim ile Mehmet’in kuvvetleri denk geldi, yenişemediler Yarışmacıları kuvvet sırasına göre dizebilir misiniz?

4 - Elinizde 3 bilye top var ama içlerinden biri diğer ikisine göre çok az da olsa hafif ve elinizde bir kefeli terazi var Sizden bu terazi ile bir tartışta bu hafif topu bulmanız isteniyor ama nasıl?

5 - Masada 1 bardak su ve 1 bardak süt var 1 çay kaşığı ile, süt bardağından 1 kaşık süt alıp su bardağına döküyoruz Sonra da su bardağından 1 kaşık su alıp süt bardağına döküyoruz Son durumda, sütün içindeki su mu daha fazladır, yoksa suyun içindeki süt mü?

6 - İzciye 3′ü kırmızı, 2′si siyah 5 başlıktan, rasgele 3′ü giydiriliyor İzcilerden hiçbirinin kendi başlığını görme ihtimâli yok Onlardan kendi başlarındaki başlıkların rengini bilmeleri isteniyor Ancak bir durumda, izcilerden biri kendi başındaki başlığın rengini bilebiliyor Bu hangi durumda olabilir?

7 - Elinizdeki küp şeklinde bir patatesi, bıçak darbeleri ile dilimlere ayırmanız isteniyor Ancak bir şart ile Kesme işlemi her defâsında küpün tam 3 köşesinden geçmeli Ne az ne de fazla Bütün kesimler tamamlandığında küp kaç parçaya ayrılmış olur?

8 - Bir saatin üzerindeki bir tuşa basılınca, tarih ve saati sesli olarak, Türkçe söyleyebilmektedir Söylediği şeyler ayın günü, ay, haftanın günü, saat ve dakîka Her kelimeyi heceleyerek saatin hâfızasına kaydetmişler Saat her heceyi ayrı ayrı telaffuz ediyor Acaba bu saatin hâfıza çipinde toplam kaç adet hece kaydedilmiş ve hangi hecelerdir? Meselâ: ON-Nİ-SAN-ÇAR-ŞAM-BA

9 - Bir lokantaya 7 müşteriden; biri her gün, biri 2 günde bir, biri 3 günde bir, biri 4 günde bir, biri 5 günde bir, biri 6 günde bir, biri de 7 günde bir geliyor Lokanta sahibi; “Hepinizin ilk defa bir araya geldiği gün ziyâfet benden olacak” der Bu iş 30 Ekim 2000′de başladığına göre, ziyâfet tarihi ne zamandır?

10 - Veli okula yürüyerek giderken, yolun dörtte birine geldiğinde bir câmi yanından, üçte birine geldiğinde tren istasyonundan geçiyor Câmi yanına geldiğinde saat 7:30, istasyona geldiğinde ise, 7:35 oluyor Veli evden saat kaçta çıkıyor ve okula kaçta varıyor?

Soru 11:TRİEUHRYTNNAKNİEEİTRDSRNTEŞBİİEİUMCYKÜ? Baştan sona bu kelimelerden bir cümle oluşturun ve cevabını da veriniz?

 

 

 

ANADOLUDA BAZI GİZEMLİ YERLER


Anadolu´nun Altı Oyuk mu?

Yeraltı kentlerini kim, neden yaptı? 85 m. derinlik, çağdaş bir havalandırma sistemi, binlerce kişinin yaşayabileceği bir karmaşık, mükemmel bir savunma sistemi Ve bunların ne zaman, niçin yapıldığı belli değil. Orta Anadolu´da Nevşehir, Niğde Aksaray yörelerinde yüze yakın yeraltı kenti, tüneller ve Mağaralar bulunmaktadır yani bu yöremizin altı karıncaların yuvalarına benzer. Cevabı hala bulunamayan bir gizemle karşı karşıya mıyız? Gözümüz hep uzaya dönük ama dünyamızın içindeki bilinmeyenler de hala uzay kadar karanlık ve çözümsüz. Cevap hala bulunamadı, bir gün birileri ciddi maliyetleri göze alıncaya kadar... Ne garip değil mi? Neredeyse Orta Anadolu´nun yarısına yakın bir bölümünün altında dev yeraltı kentlerinin bulunduğu ancak 1960´ların başında fark edildi. Söylencelere göre, yeraltı kentlerinin bulunmasının nedeni bir deliğe girip kaybolan bir tavuktur, bir diğerine göre Demir adındaki bir köylüdür veya meraklı turistlerdir. Bu garip yerlerin birer mühendislik şaheseri olduğunu söylersek abartmış olmayız, bir kere havalandırma sistemi ve mantığı mükemmeldir, evet kayaların normalin altında bir kırılganlığa sahip oldukları doğrudur ama yeraltı kentlerini gördüğünüzde bunun yeterli bir açıklamadan çok uzak olduğunu görürsünüz çünkü modern araçlar gerekmektedir. Günümüzdeki modern teknolojinin çizgisinde olan maden ocaklarının hiçbirisi böylesine mükemmel ve hatta konforlu değildir... Peki, Nevşehir civarındaki bu yeraltı kentlerinin amacı nedir?



Anadolu´da bir kehanet merkezi: Didim tapınağı

Şimdilerde "Orakl"ların yaşadıkları veya geçerli oldukları dönem MÖ 700 ile MS 300 arasındaydı. Sözcüğün üç anlamı vardır ya da üç şeyi tanımlar; birinci anlamda "Orakl" tanrıların konuştuğu kişidir, ikinci anlamda geçerli yani güncel olan tapınak veya çekinilen, saygı duyulan tanrıdır, üçüncü anlamda ise tanrı tarafından kâhin aracılığı ile verilen cevaptır. Batı Anadolunun yani İyonya´nın bağrında bulunan Söke yakınlarındaki Didim Apollo Tapınağı 1700 öncesine kadar yaklaşık ikibin yıllık bir "Orakl" merkeziydi. Antik Dünya´dan günümüze gelen bu baş döndürücü Tapınak, geçmişe terk ettiğimiz ve unuttuğumuz görkemin ve de gizemin muhteşem bir örneği olarak gözlerimizin önünde hala durmaktadır..


Çok uzak bir öykü: Nemrut dağı

"Kardeşlik Örgütü" Anadolu´daydı Nemrut´un Sırrı Nemrut Dağı hep gizemli iddialara hedef oldu; hatta uzaylıların gizli üssü olduğu bile iddia edildi; kesin olan tek şey dağda bilinmeyen veya henüz keşfedilmemiş tünellerin olduğu ve efsanevi Commagene Kralı I. Antiochos´un kayıp mezarıdır. Dağın gizemi, çok değişik alanlara yöneliyor; Hıristiyanlığın burada başlamasından tutun da, İsa´nın doğumundaki simgesel anlama ve de Noel´in yanlış zamanda kutlanmasına kadar... "The Orion Mystery ve The Mayan Prophecies" kitaplarının yazarlarından araştırmacı Adrian Gilbert, bu sırrı kovaladı, Rusya´dan Fransa´ya ve Mısır´a, Filistin´den Güneydoğu Anadolu´ya uzanan yorucu bir çalışmadan sonra edindiği bilgileri, inanılmaz iddialarla bütünleştirerek, bir kitap yazdı ve gizem büyüdü..

Nemrut Dağının Gizemi

Tarihin neresine bakarsanız bakın, muhakkak dünyanın bir yerinde, özgün bir inanç veya mistik ya da okült bir yaşam biçimi karşınıza çıkacaktır. Bu tür grupların ana ilkesi kardeşliktir, kardeşlik adayı belli bir eğitim, öğrenim ve sınav aşamasını yaşadıktan sonra ezoterik gizemlerle beraber yaşamaya başlar ama bunları dışarıya taşıması yasaktır çünkü bilgi özeldir ve yeterince eğitilmemiş, amacını bilmeyen ve meraktan öteye geçemeyen yani hak etmeyen kişilere verilemez. Yüzyılın sonuna doğru, çoğunluğu Rus olan bir grup okültist veya ezoterist gizemci peşpeşe ortaya çıktı; aralarında Madam H.P.Blavatsky, Alexandra David-Neale, P.D. Ouspensky ve G.I.Gurdjieff gibi çok önemli isimler bulunuyordu. Doğunun tanımıyla bunlar; "Bilgeliğin Ustaları" ydılar. Tümü, uzak geçmişin ezoterik ve gizemci mantığı doğrultusundaydı, kurdukları gizem örgütleri günümüzde milyonlarca insanı yönlendiriyor, yani "Kardeşlik" hala yaşıyor.

Nemrut Dağı ve Sırları

Adrian Gilbert, tüm öykünün anlamının farklı olduğu görüşünde, bizlere bu şekilde İsa´nın doğum horoskobunun yani yıldız haritasının anlatılmak istendiğini düşünüyor, eğer okuma doğru yapılırsa kesin zaman belirlenecektir. İsa´da Horus gibi bir kral olarak doğmuştur, gezegenlere uygun armağanlar onun doğumunu simgelerler, Matta İncili´nde armağanların baştan çıkarıcı oldukları ve egosal amaçlarla kullanılabilecekleri vurgulanır. Yani üç gezegenin negatif yönleri vurgulanır, negatif yönler pratik Maji´nin reddedilmesi (Merkür), ölümsüzlük arzusu (Satürn) ve krallık yani iktidar hırsıdır (Jüpiter). Daha sonraki olaylarda benzer anlamlar içerirler, Yahya Peygamber Ürdün Irmağı´nda İsa´yı vaftiz ederken cennetten gelen bir güvercin simgeselliğinde İsa´ya en yüksek armağan verilir, bunun anlamı gezegendeki en yüksek krallığın onaylanmasıdır. Artık o, Logos´un yani Varoluş´un aracı olmuştur. Yani Vaftiz´in simgeselliği ve 6 Ocak kutlamalarının anlamı göksel buluşmanın gerçekleşmesi daha da ötede İsa´nın göksel doğumudur. Ama daha sonra bu tarih değişecek, 25 Aralık´a kayarak, antik Roma´nın Satürn şenlikleri Mitralar´ın doğumu ile karışacaktır.

Bütün bunlardan anlaşılan şey, Kayıp Kardeşlik Örgütü´nün içeriğidir, Horus´dan, İsa´ya oradan da Kral I. Antiochus´a uzanan gizemin ezoterik anlamı ve bunun astrolojik metodla, Hermetik Bilgelik düzeyinde simgeselleştirilmesidir fakat tüm anlatılar ve Gilbert´in iddiaları yine de asıl gizemi açıklayamıyor; yıldızların ve gezegenlerin etkinliği ya da önemi acaba kutsallık düzeyinde ezoterik simgesellik midir? Yoksa, dünya dışındaki bir yerler mi ima edilmektedir? Sır, Orion ve Sirius´da saklı gibidir; birgün bunu da öğreneceğiz; ne zaman mı? Kimbilir, belki de Nemrut Dağı´nın altında yatan sırrı çözdüğümüz zaman...



Bilinmeyen Anadolu´dan bir dilim...

Üzerlerine binlerce kitabın yazıldığı, filmlerin çekildiği kayıp uygarlıklar ve kentler sizlere kendi içinizdeki göremediğiniz yerleri açabilir veya kapalı kapıları aralayabilir. İşte Ege´den Türkiye Gizemtur´un birinci bölümü...
Bilinmeyene doğru derken ve bilinmeyeni genelde hep gökte veya bir başka boyutta ararken gelin yere inelim...

Anadolu binlerce yıldan bu yana sayısız uygarlığın beşiği olurken birçok gizemi de bağrında saklamış.. Elbette ki, her gizem doğaüstü değildir, bazı gizemler tarihi konumları ve anlaşılmaz ama hissedilebilir anlamlarıyla gizemli olurlar. Gizem ya da bilinmeyen faktör doğanın ta kendisinde de olabilir, eğer yaşadığınız çevre hakkında bilgi edinmek ve bazı olayları yaşamak istiyorsanız, siz siz olun ve muhakkak gezin, unutmayın eskiler “Çok gezen ve çok bilen..” arasındaki farkı bize gayet iyi belirtmişler.. Durumunuz orta düzeyde dahi olsa, çoğunuzun bir arabası vardır ve yine çoğunuz bu araba ile güneye tatile gitmişsinizdir, Ege´den geçerken yolunuzun üzerinde bazı önemli yerler vardır, işte size sözünü ettiğim önemli yerlerden birisi Bafa Gölü ve bu göl kıyısının şimdi birkaç avuç kalmış olan altın kumları. Durun ve Bafa´ya bir iki saat ayırın. Göreceğiniz doğa size çok farklı kılabilir.

Troja ve tahta at bir masal mı?

Birçok araştırmacıya göre Troya Efsanesi, Homeros´ın yazdıkları ve tahta at birer masaldan ibaret. Gizemi aydınlatan Hitit tabletleri, kimliği bilinmeyen "Deniz Adamları", insanımsı tanrılar ve Homeros´dan binlerce yıl sonra efsaneyi gerçekten yaşayan adı bilinmeyen Sicilyalı genç kız...

Çoğumuzun yolu Çanakkale´den geçmiştir. Dünyanın jeo-politik önemi büyük en önemli boğazlarından biri olmasının yanısıra Çanakkale bir savaş destanının da odağı ve simgesidir. Ama Çanakkale´nin bir diğer yönü daha vardır ve bu yönü ile Çanakkale tüm dünya kültüründe yer alır çünkü Homeros´un ölümsüz Troya´sı oradadır. Bu günlerde, Troya adı yine gündemde çünkü yüzyılın başında Çanakkale kıyılarından Schliemann adlı hırsız tarafından kaçırılan ve Troya Kralı Priam´a ait olduğu varsayılan hazine yıllardan sonra Rusya´da sergilenmek üzere ortaya çıktı. Şimdi, Almanlar hazinenin kendilerinden kaçırıldığını ileri sürerken, Yunanlılar da, Schliemann´nın Yunanlı karısı yüzünden olsa gerek hak sahibi olduklarını iddia ediyorlar ve tabii biz de varız, çünkü hazinenin bulunduğu yer bizim topraklarımız, öyleyse Priam´ın Hazineleri bize iade edilmeli diyoruz. Ama gelin biz konumuza dönelim ve Troya Gizemi´ne doğru yol alalım.

Truvadaki Kayıp Deniz Adamları

Schliemann´dan sonra kazıları sürdüren Alman Wilhelm Dörpfeld, duvarlar buldu ama bu duvarların Homer´in İliada´sında anlatılan dev kale duvarları, kuleler ve duvar ardındaki beş evle hiç ilişkisi yoktu. Üstelik yazılanlara göre çok küçük ve kısaydılar. Üstelik, yine efsanedeki gibi kıyıya yönelik değildiler. 1900´lerin başında İngiliz arkeolog Arthur Evans, Girit´te bir dizi kazıya girişti ve hala tamamı çözülemeyen garip bir hiyeroglif yazıyla yazılmış tabletler buldu. Çözümlenen bölümler şaşırtıcıydı, çünkü Homer´in İliada´sında geçen isimler burada da vardı. Evans, buradan yola çıkarak, Troya´yı reddetti ama bu iddiayı kabul etmeyenler de vardı. Fakat yeni bir iddia ortaya atılıyordu, Amerikalı Carl Blegen, Troya Savaşı´nı reddetmiyor, ama kentin yakılıp yıkılmasına Akhaların değil, dev bir depremin kuşatmanın onuncu yılında neden olduğunu ileri sürüyordu. Blegen´e göre, depremin izleri açıkça ortadaydı. Yıkıntıların aldığı şekil, bir at görünümü almış olabilirdi ve işte o noktada efsane işe karışmıştı.

Troya´nın öyküsü burada da bitmiyor, uzak denizlerden gelerek Troya´yı kuşatan "Deniz Adamları" kimdiler? Onlarla ilgili eski kaynaklara rastlanmıyor, hala da bulunamadı, Troya´yı anlatan en eski kaynaklar çok daha sonralara ait.


 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


 
HİCRAN
 


Bu sayfayı nasıl buldunuz?
iyi
çok iyi
fena değil
kötü

(Sonucu göster)


GAZETELERİMİZ
 
TAKVİM
 

İller Arası Mesafe
 
TV Seyret
 

 
Bugün 18 ziyaretçi (21 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol