GÖÇ ÇIĞLIKLARI
Aslan KAYA
Hayatı:
Aslan KAYA: 1984 yılında Bingöl’ün Solhan ilçesinin Doğu yeli köyünde dünyaya geldi.
1992 yılında zorunlu göç sebebiyle Solhan ilçesine göç etmek zorunda kaldılar. Solhan İlçesinde okul hayatına atılan Aslan KAYA,
İlköğrenimini Öğretmen Veli Tuğa İlköğretim Okulunda, orta öğrenimini ise Solhan lisesinde yaptı. Şu anda Erzurum Atatürk Üniversitesi Felsefe Bölümünde okul hayatına devam etmektedir.
Çok küçük yaşlarda şiir hayatına atılan Aslan KAYA özelikle Yunus Emre Karacaoğlan ve Necip Fazıl gibi büyük üstatlardan etkilendiğini söylemektedir.
Bunların içerisinde Yunus Emre’ ye farklı bir yer ayırmaktadır. Çünkü Yunus Emre’yi kendisinin şiir hayatına atılmasında en önemli etken olarak gördüğünü söylemektedir
ŞİİR HAYATIM
Şiir hayatına henüz küçük yaşlarda iken atıldım. O zamanlar Ercişli Emrahlar, Yunus Emreler, Karacaoğlanları okurdum. Özelikle saz üstatlarından çok etkilenirdim hiçbir zaman onların programlarını kaçırmazdım. Âşık Veysel, Mahsuni Şerif gibi değerli saz üstatlarının kasetlerini çok dinlerdim. Ondan dolayı hep ozan olmak istemişimdir. Bunun için ilk ve en önemli adım olan sazı, çalmaya çalışıyorum. Bunun için uğraşlarımı da vereceğim.
Özelikle doğada etkilenirdim onunla hep içli dışlı olmak isterdim. Bundan dolayı
Hayatım büyük bir canlılık içerisinde akıp giderdi. Kendimi özelikle kitap okumaya vermiştim. O dönemde birçok roman okudum. Her zaman ilçe halk kütüphanesine gider kitap alırdım. Kutadgubiligler İnce memedler Vadideki Zambakları, hep o yaşlarda okudum. Bunların içerisinde en çok etkilendiğim ise Yaşar Kemal olmuştur. Özelikle İnce Memed romanı üzerimde büyük bir etki yaratmıştır.
Ortaokulda iken bir gün ilçe halk kütüphanesinde aldığım Yunus Emre şiir kitabını, okumak için eve getirmiştim. Büyük bir heyecanla o kitabı okurken, uykuya dalmıştım ve rüyamda Derviş Yunus Emre’yi gördüm. Gülümseyerek yanıma yaklaştı ve bana Arapça bir şeyler söylüyordu. Özelikle bir kelimeyi çokça tekrar ediyordu.(‘z’ ile başlıyordu halada hatırlayamıyorum)O kelimeyi tekrar ede ede kayboldu. Sevinçle uyandığımda o kelimeyi hemen bir kâğıda yazdım, bilen birine sorarım diye
Bir iki gün sonra o yazıyı kaybettim. Bir daha da bulamadım ve ondan sonra şiir hayatına atıldım. İlk olarak (derviş Yunusu gördüm)diye bir şiir yazarak hemen arkadaşlarıma okudum. Onlarda çok beğendiklerini söylediler. Bu da bana büyük bir güven verdiği için hep yazmaya devam ettim.
Artık arkadaşlarımın adlarına şiirler yazıyordum. Günlerim böyle geçiyordu. Liseye gittiğim zaman o şiirleri yaktım. Yeni kaliteli ve düzenli şiirler yazmaya başladım. Üniversite hayatımda da devam ettim, ama üniversite dönemim şiir hayatım için bir duraklama dönemi olarak geçti.
Şimdi o dönemi atlatmaya çalışıyorum. Kendime küçük yaştan beri koyduğum hedeflerime adım adım yaklaşmaktayım.
Sizlerin desteği ile bu hedefleri başarmaya çalışacağım.
İleriki zamanlarda yepyeni hikâyelerle huzurlarınızda olmak dileği ile.
Aslan KAYA
Katkılarından dolayı;
Değerli ilçe kaymakamımız
Yaşar AKSANYAR
Değerli ağabeyim
Mehmet KAYA’YA
Ve değerli
Halkımıza,
Arkadaşlarıma,
Annem ve babama,
Teşekkür ederim
ALLAH YAR VE YARDICIMIZ OLSUN
GÖÇ ÇIĞLIKLARI İSMİ
Küçük yaşta yerimizden yuvamızdan zorunlu olarak göç etmemiz, hayatım, şiirlerim ve ileride yazacağım hikâyeler için önemli bir dönüm noktası olmuştur. Kitabıma göç çığlıkları ismini veriş sebebim de ondan gelmektedir.
GÖÇ ÇIĞLIKLARI
Gökkuşağının bizleri çembere aldığı bir gündü. Bulutlar üstümüzde ağaçlar ise etrafımızda birer yumak oluşturmuştu. Toz duman içerisinde yol alırdık sesiz ve dalgın. O an düşündüm ki, dertlerin bizleri yakıp yıktığı ve içlerimizi tarumar ettiği halde bizler yinede ağlamazdık. Anamızdan öğrendik acıları ve sevinçleri içimize gömmeyi. Eğer bir gün kalbimizi açıp içine baksalar gözyaşlarıyla yeşillendiğini göreceklerdir. Hep hicran gözyaşları ile doludur yüreklerimiz.
Aman, anamda bir zamanlar ağlardı. Ağlardı ama sessizce, ıssız ve derin yerlerde görürdük onu. gözlerinde kuru yaşların dökülmüş olduğunun farkına varırdık. O hiç belli etmek istemese de yüzünde derin yaralar bırakan gözyaşlarından anlardık. Onun gözyaşlarında yüksek sesle ağladığını duymadık. Onun bu gözyaşlarını gördükçe, içimize bir sızıntı düşerdi. Yüreklerimiz parçalanırdı. Ağlamaklı türküler çınlanırdı kulaklarımızda, kuşlar sessiz çığlıklar atardı alacakaranlıklı bir ova başında.
Ben anamın bir çift gözyaşında öğrendim ağlamamayı. Onun bu bir çift gözyaşında çaresizliği, umutsuzluğu gördüm. Sanki uzak diyarlara doğru bir gidişin olacağı seziliyordu Yani bir gurbet havası esiyordu bizim ellerde. Bir gurbet havası diyorum, çünkü o gün veryansın ediyordu dağlar, taşlar. İçlerimizi ürperten kuş çığlıkları vardı. Güneş ışınlarını var gücüyle üstümüze vermeye çalışıyordu. Gündüz gecenin geleceğinden haberdar yavaş yavaş çekilmeye başlamıştı. Yapraklar temaşa görüntüleriyle, o ufacık halleriyle adeta güneşe meydan okuyorlardı. Yollar bitmek tükenmek bilmiyordu. Bize dargın olduklarını her hallerinden sezdiriyorlardı. Her gün kana kana su içtiğimiz yılların çeşmesi, o gün suskun
Dururdu. Yaz aylarında ümit kaynağımız olan, içinde hep yüzdüğümüz dere acı bir ses çıkartıyordu. İniltisi bir insanın inlemesi gibiydi. Bu ses beynimizde yankılanıyordu. Gökyüzünde kat kat olmuş bir çift bulut, damla damla ayrılık gözyaşlarını üstümüze akıtmaya başlamıştı. Koyun sürümüz sessiz ve dalgın yol alırdı. Koyunlar her zaman sessiz ve dalgın olurlar ama bugünkü dalgınlıkları bir başka kokuyordu. Her gün koşup eğlendiğimiz, sürünün ardından kavallar çaldığımız mor dağlar, neredeyse üzerimize yürüyeceklerdi.
Evimiz ise bir ana kuşun yavrusunu bir şahinin pençelerine kaptırmış olması gibi inler inler dururdu. Sanki san ki boş bir beşiği sallar gibiydi.
Damda düşen bir iki damla toprak, adeta evimizin son gözyaşları gibiydi ve bir özlem kokuyordu o toprak.
Esen badı saba saçlarımızı okşar, sanki kulaklarımıza bir şeyler fısıldamaya çalışıyordu veya fısıldamak istiyordu.
Hele bir namazlık taşı vardı ki bir ceviz ağacının dibinde, her zaman gölgelik olurdu. O bile tatlı ve temaşa haliyle bizleri muhayyer bırakıyordu. Keklikler gelmişti mor dağların başına, bir türkünün melodisini çağrıştırıyorlardı.(ne olur dönün köylere)
NE OLUR DÖNÜN KÖYLERE 1
Ayağım kana bulandı,
Gözlerime yaş dolandı,
Evim ocağım sallandı,
Ne olur dönün köylere.
Herkesin söndü ocağı,
Bulamazsın ana kucağı,
Kaybettim bir yavrucağı,
. Ne olur dönün köylere.
Benimde bir yuvam söndü,
İşlerim tersine döndü,
İki yavrucağımda öldü,
Ne olur dönün köylere.
Kışı bastı üzerime,
Hayat gelmez dizlerime,
Doldu yaş gözlerine,
Ne olur dönün köylere.
Sizin için çok ağlarım,
Dermansız yaram bağlarım,
Irmak olup sel çağlarım,
Ne olur dönün köylere.
Köyleri süpürdüler,
Beni dağlara sürdüler,
Halim görüp çok güldüler,
Ne olur dönün köylere.
Bir zamanın ağaları,
Toprak satan mir beyleri,
Şimdi tüfekli elleri,
Ne olur dönün köylere.
Dağın başında beklerim,
Gam kervanını gözlerim,
Derde bin derdi eklerim,
Ne olur dönün köylere.
Neden benim bahtım kara,
Aşılmaz ayakla yara,
Kimse yok yaram sara,
Ne olur dönün köylere.
KAYA Aslan sen nerdesin,
Ne oldu hangi yerdesin,
Gurbette mi sılada mısın?
Ne olur dönün köylere.
Anam arkasına bakardı ve gözlerinde kuru kuru yaşlar süzülürdü.
Babam ise ağlamaz gibi görünsede, bütün gam ve keder onun sırtına yüklenmişti. Boynunu büküp dalgın dalgın yol alırdı. Hani yağmur yağmadan önce kara kara bulutlar oluşur ya, işte babamın gözlerinde o karartıları, çaresizliği ve umutsuzluğu gördüm. Çaresizlik ve umutsuzluk zaten gurbeti, acıyı ve kederi yaratır. Gurbet de beklemeyi, özlemi yaratır.
Dem bu dem ya anladım; anladım ki bu tabiatın bizlere söylemek istediği bir şey var. Bu kuşların, bu mor dağların bizlere söylemek istediği bir şey var. Meğerki bu da ‘ GÖÇ ‘ imiş. Ah bu ‘’göç’’ Kelimesi bile can sıkar. İnsanın boğazında bir yutkunma meydana getirir. Yeni insanlar, yeni topraklar, yeni dağlar, taşlar… Ne zormuş be oğul ne zor.
İnsanın sırtına yüklenir birden acı ve keder. Bu gurbet öyle ki saçının bir teli düşse, insan onu bile almak ister. Gurbetlik çekmesin diye, ayrılık yaşamasın diye oğul.
Bu dem o demdir ki, yoksulluk başlar, çaresizlik başlar ve en önemlisi yeni bir hayat başlar.
İşte biz öyle bir zamanda yol alırdık. Issız yerlerde, alacakaranlıklı yollardan geçtik sessiz ve üzgünce. Gözlerimizde hep yaşlar akardı. Ayrılık gözyaşları hep akıp gidecekti bu yollarda. Her dem devam edecekti bu hicran gözyaşları.
O an bir anama, birde babama baktım. Anam ağlamamak için yüzünü çevirirdi hep bizden, babam ise sırtını yaslamış yastığına, öylece dona kalmıştı. Ama her soluk alıp verişinde bile ağlamaklı olduğu seziliyordu. Arkamızda bir toz yükseliyor bizleri içine alıp tekrar bırakıyordu. Gözlerimize dokunup ince ince yaşlar dolduruyordu. Sanki yağmur getiren bulutlar gibi.
Çok zor bir muammanın içerisinde bırakıldık. Zaten dünyaya gelişimiz bir gurbetti, şimdi ise yaşayışımız bir gurbet olacaktı.
HAKİMOĞLUYUM
Ne güneşim nede ayım,
Karda çamurda yayayım,
Ben Hâkim oğlu Kaya’yım
Herkes böyle bilsin beni.
İki gözyaşı ile bir yoldum,
Bir damla iken göl oldum,
Akan gözyaşı ile doldum,
Herkes böyle bilsin beni.
1
DİNLE DOSTUM
Zemheri yaylası sandığın yerde,
Güller şahlanır, bülbüller söyleşir.
Ozanlar divanı kurduğu yerde.
Abidler susar, telleri söyleşir.
Dağın yamacındaki iki göze,
Sırt sırta verip de akarlar düze.
Selam gelince bağistandan size.
Güller şahlanır, bülbüller söyleşir.
Çeşme başındaki iki maralı,
Avcı tutsak etmiş biri yaralı,
Ceylan yarasını göze saralı,
Marallar şahlanır, ceylan söyleşir.
İrem’in bağlarını gezdiğim an,
Sazımda elimde kurulmuş divan,
Meydana da Aslan geldiği zaman,
Sazlar susar ve telleri söyleşir.
2
BİNGÖL DEPREMİ
Bahar ayı Bingöl dillere düştü.
Talan oldu halkı yollara düştü.
Herkes evden oldu, gurbete göçtü.
Kurban olam Allah, bitti Bingöl’üm.
Bir ana ağlıyor yavru belinde,
Oğlu ölmüş, düşürmez ki dilinde.
Bir babada koşar, kürek elinde.
Kurban olam Allah, bitti Bingöl’üm.
Çeltik suyu da harabeye döndü,
Onlarca öğrenci canını verdi.
Türkiye’m yaralı onlarla öldü.
Kurban olam Allah, bitti Bingöl’üm.
Kaya Aslanım bağrındır yaralı,
Felek öcün aldın, olduk karalı,
Bir bez bulun, şu Bingöl’ü saralım.
Kurban olam Allah, bitti Bingöl’üm.
BEN DE OKUMALIYDIM
Ahu zarım, geçmişime ederim figan,
Neden ben okumadım cahil kaldım diye?
Beynim tarumar olmuş, aklım ise ziyan
Neden ben okumadım, cahil kaldım diye?
Muhayyer kaldım, şu cahilliğin derdinden,
Okumamışlığın, zorbalığın peşinden
Çarkı kırık şu virane toplum içinden,
Neden ben okumadım, cahil kaldım diye?
Abidllerden uzağım, dağların başında
Her gün dolaşır oldum, bir sürü peşinde.
Ağardı saçlarım, on beş yirmi yaşında,
Meğer ben okumadım, cahil kaldım diye?
Kimi bir öğretmen, kimi bir doktor oldu.
Herkes bir bir bunların etrafına vardı.
Yalnız bıraktılar beni, gözlerim doldu.
Meğer ben okumadım, cahil kaldım diye?
Beni hiç soran yok, boşa ağlarım ana.
Neler etti dostlarım, neler etti bana.
Yaprak misali savurdular dört bir yana,
Meğer ben okumadım, cahil kaldım diye?
Oğul Aslan, senin bu pişmanlığın boşa,
Ne olur okul oku, adam gibi yaşa.
Yalnızlık sırdaşı olma, şu dağa taşa
Sonra yalnız kalırsın, sen bir cahil diye?
RÜZGÂRIN TÜRKÜSÜ
Sen hiç duydun mu rüzgârın
Türkü okuduğunu,
Irmak ve pınarların ise
Ona eşlik ettiğini,
Ben duydum,
Ve şahit oldum.
Akşam gümüş rengine bürünmüştü.
Rüzgârdan bir uğultu geliyordu,
Yapraklarda bir kımıldama vardı.
Sanki sarı teli okşarcasına bir ses,
Irmak ve pınarlar da ona uymuştu.
Kulak verip dinlemeye başladım,
Birbirlerine eşlik ediyorlardı.
Rüzgâr, sanki ayrılık türküsünü okuyordu
Gecenin alacakaranlığında,
Sessiz ve dingin
Ben de o an yaktım şu meletti.
Dumanı daha tütmemişti ki,
Başka dinleyenlerin de olduğunu gördüm.
Yıldızlar, ay ve gece.
Onlar her akşamki dinleyicilerdi.
Ben ise yeni bir dinleyici,
Sadece ve sadece
Güneş duyamıyordu bunları,
Çünkü güneş daima uzak kalırdı,
Bu gecelerden,
Lakin o tatlı bir uykuya çekilirdi, aceleden.
Ya görmek istemezdi,
Ya da bıkmıştı bu gecelerden.
Ben ise sigaramı yakıp
Yaslandım bir ömürlük ağaca,
Dinliyordum, bu muhteşem geceyi
Dinliyordum,
Sessiz ve sakin
Bir sabah oluncaya kadar,
Oluncaya kadar.
SENİ SEVDİM SEVELİ
Seni sevdim seveli,
Kan kustum Dicle ve Fırat’a.
Sahra çöllerinde ciritler attım,
Meydanlar okudum Nemrut ile Ararat’a.
Mavzerlere göğüs gerip,
Ummanları bir birine kattım.
Rüzgârla dans edip,
Ortalığı tarumar ettim.
Ta Viyana dan ,Semer Kant’a at sürdüm.
Kanlı hançer izlerini sırtımda gördüm.
Ve ıssız çöllere düştüm.
Ta ki sen baldıran zehiri ile
Gelinceye kadar,
Elindeki o baldıran zehrini
Kana kana içtim.
Yine ölmedim.
Azrail ile savaştım.
Susuz çöllerde,
Zindanlara düştüm.
Bin yıl güneş, ay ve yıldızlar görmedim.
Yine yaşadım.
Senin için,
Bir bulut gibi hüzün doldum.
Ağlayacak topraklar bekledim.
Yıkılmadım,
Bir Alamut Kalesi gibi,
Sapa sağlam durdum.
Etrafımı yakıp yıktım
Tarumar ettim.
Tozu dumana katıp,
Aşılmaz yollara düştüm.
Sevginle etrafımı örüp,
Yinede düzlere çıktım.
Yıkılmadım,
Yılmadım,
Çünkü çünkü
Hep senin için
Senin hayalin ile yaşadım.
Senin için yaşadım.
Yaban gülüm.
Senin için.
ŞU SİGARA MELETİ
Yine dertlerimle boğuşuyorum,
Ne gündüzüm gündüz nede gecem gece.
Hazırladım kendi fermanımı, ellerimle
Ölümü bekliyorum, sıradan ve sadece.
Bu meletti, bir dost olarak tanımıştım.
Bütün yalnızlığımda ve kötü günümde,
O ise yüreğimi kararttı, hüzünlendirdi beni.
Hem iyi günümde, hem de kötü günümde.
Sıkıldığımda hemen ona sarıldım,
Kendisi olmadığı an, küser darılırdım.
Bazen onsuzluktan kızar, asabi olurdum.
Hiç kimseyi dinlemez, etrafıma saldırırdım.
Sonra düşündüm bir an, kendi kendime
Dedim ki bunun bir hayrı yok bana,
O zaman derman buldum, şu derdime
Bıraktım kahpeyi, içmem bundan sonra.
YİNE GİDİYORUM
Yine gidiyorum,
Burcu burcu sevda kokan yerlere.
Elimde sigaram,
Önümde çayım,
İçiyorum.
İçiyorum,
Kör talihten, sevdasızlıktan
Biliyorum,
Öldürecek beni bu kalleş,
Ama yinede içiyorum,
Dertlerimi unutabilmek için.
Sonra bir an kendime gelip,
Yine yol alıyorum,
Sevdasızlığa doğru.
Görünmek istemiyorum
Hiç kimseye,
Yeşil vadilerden bir yol
Alıyorum, sessiz ve sakin.
Dargınım,
Kendi kendime,
Şu âleme,
Bıktım artık fitne fesattan,
Gidiyorum.
Gelmem bir daha,
Tövbeler ettim.
Dönmem bir daha.
Dönmem bir daha.
GEL SEVDİĞİM
Bumu bizim muradımız,
Yükseliyor feryadımız,
Unutulmaz hiç şanımız,
Gel sevdiğim, duy sevdiğim.
Çığı düşer canı alır,
Yiğit ölür şanı kalır,
Nicesini derde salar,
Gel sevdiğim, duy sevdiğim.
Beyaz gelin bizi kapar,
Nice yiğit bizden kopar,
Bilinmez yollara sapar,
Gel sevdiğim, duy sevdiğim.
Bingöl’ümün bağlarına,
Çıkayım hep dağlarına,
Selam benden sağlarına,
Gel sevdiğim, duy sevdiğim.
ANADOLUNUN GÜLLERİ
Nede güzel çiçek açmış,
Anadolu’nun gülleri.
Etrafına neşe saçmış,
Anadolu’nun gülleri.
Al rengi kana bürünmüş,
Ardı ardına dizilmiş,
Adına ünler yazılmış,
Anadolu’nun gülleri.
Güzel için bağda açar,
Yiğit için dağda açar,
Bu âlemi çağda açar,
Anadolu’nun gülleri.
Bahçeye sevinci katar,
Yiğide övüncü katar,
Güzele görücü katar,
Anadolu’nun gülleri.
KAYA Aslandır yaralı,
Gül de derdinde hem karalı,
Boynu bükük tek sıralı,
Anadolu’nun gülleri.
ÇOBAN VE GÜL
Acayip bir çoban vardı,
Yufka yürekli ve eli dardı.
Erzakını ve kavalını yanına alıp,
Uzunca bir yola daldı.
Sürüsü yol alırdı,
Sessiz ve sakin
Issız bir ovaya geldiler.
Kartal ve kurtların sesi duyulurdu,
Çobanda ikide bir arkasına bakar,
Neredeyse korkudan bayılırdı.
Topladı körpe kuzuları bir yerde,
Ardı ardına dizmeye başladı.
Zağar bir köpeği vardı.
Açlıktan eli ayağı büzülmüştü.
Onu sürünün ardına koydu.
Nice dağları ve taşları aşıp,
Şerefin ıssız derinliklerine vardılar.
Orada yem yeşil bir yere koyuldular,
Sürü o an hayat bulmuştu.
Dem onların demi olmuştu.
Çoban ise bekledi belli bir zaman,
Ve bir ağacın dibine geçip,
Dinlenmeye başladı.
O an ağaç üstünde olan bülbül,
Bütün olanları seyre dalmıştı.
Lakin orada gülünü izlemekteydi.
Çoban ona doğru gelen bir koyuna,
Yanındaki gülü koparıp vermek istedi.
Koparmasına kopardı ama
Koyun o gülü istemedi.
Lakin tanıyordu,
Bülbülün yareni olduğunu,
Ve aşklarının dillere destan olduğunu
Bülbülünde dalda gözyaşları,
İçerisinde olduğunu gördü.
Çobanın yaptığına hayret kaldı.
Başını eğip yoluna gitti.
Sonra çoban farkına vardı.
Çömelip Allahtan affını diledi.
Kavalını eline alıp,
Dertli dertli bir türkü yaktı.
Sesi
Şerefin ıssızlıklarında yankılanmaya başladı.
Çoban türküleri yankılanır oldu
Bu yaylada.
ANADOLU BÜLBÜLLERİ
Anadolu bülbülleri,
Biri candır biri canan.
Mis gibi kokar gülleri,
Biri candır biri canan.
Anadolu bülbülleri,
Biri yaprak biri insan,
Nede güzeldir elleri,
Biri tutan biri alan
Anadolu bülbülleri,
Biri derttir biri derman.
Nede güzeldir dizleri,
Biri kanan biri şifan
Anadolu bülbülleri,
Biri yerde biri dalda
Öter durmazdı dilleri,
Biri dertli biri darda
Anadolu bülbülleri,
Biri yardır biri aslan.
Unutulmaz türküleri,
Biri bülbül biri canan
KABRİSTAN
Unutulmaz hiçbir anı,
Gel de gör şu kabristanı.
Durmadan alıyor canı,
Gel de gör şu kabristanı.
Herkesin yolu düşecek,
Kimi ağlayıp kimi gülecek,
Nice yiğitler göçecek,
Gel de gör şu kabristanı.
Ağlayan bebeği alır,
Nicesini derde salır,
Hep acımasızca kalır,
Gel de duy şu kabristanı.
Nice şahı paşa gitti,
Hep emekler boşa gitti,
Şehitlerde coşa gitti,
Gel de gör şu kabristanı.
Can aldırır her insana,
Yiğit doyamaz vatana,
Kucak açar sana bana,
Gel de gör şu kabristanı.
Vurgun yedim dağa taşa,
Akan gözümdeki yaşa,
Oğul Aslan derdim başa,
Gel de gör şu kabristanı.
ŞU ADAMIN HALİNE BAK
Ne hainsin zalim felek,
Şu adamın haline bak.
Elinde kırık bir değnek,
Şu garibin haline bak.
Kim bilir ne perişandır,
Gönlü yara yüzü kandır,
O da bizim gibi insandır,
Şu adamın haline bak.
Kendimizi beğenmişiz,
Dünya bizimdir sanmışız
Fakirleri hor görmüşüz,
Şu adamın haline bak.
Belli oda çok üzülür,
Boynu bükük hep gezinir,
Yavrusuz yanar büzülür,
Şu garibin haline bak.
Aslanım bu nedir diyor,
Uzanmış yerde yatıyor,
Yarama oklar batıyor,
Şu adamın haline bak.
ŞEREF YAYLASI
Koyunu olan yaylaya yerleşir,
Kuzuları narin narin meleşir,
Çobanları saza vurur dertleşir,
Şeref yaylası dedikleri yerde
Yazın göç gelir, hem de katar katar.
Yollarda yürürüz, dikenler batar.
Acı hiç bilmeyiz, yürekte yatar.
Şeref yaylası dedikleri yerde
Yaylamızın suyu soğuk akıyor,
Merası var insan içi yakıyor,
Yar uzaktır, hiç yüzüme bakmıyor.
Şeref yaylası dedikleri yerde
Aslan derki güzelim şeref sana,
Dert ekleme ne olur candan cana,
Kan dökülmüş, büyük vatandan yana,
Şeref yaylası dedikleri yerde
BİZİM ELİN GÜLÜ ÇİÇEĞİ
Bizim elin gülü çiçeğini ararsan,
Bilesin ki ancak, yeşil gözlü yar olur.
Eğer giydiği beyaz gelinliği sorarsan,
Bilesin ki ancak, mor dağlardaki kar olur.
Yağmur yağıp tenine değdiği zaman,
İncinir dertten ahu zar olur.
Utanıp ah vah ederse o an,
Bilesin ki ağlaşıp tarumar olur.
DİVANE BÜLBÜL
Toprak beyaz gelinliği giyerken,
Hicran gözyaşları, dökerdi bülbül.
İrem’in bağları güller açarken,
Dağın yamacında öterdi bülbül.
Bulutlar hüzün yaşları dökerken,
Toprak yeşillenirdi, açardı gül.
Rüzgâr kuru toprakla dans ederken,
Kanlı gözyaşları dökerdi bülbül.
Şeref yaylasına vardığım zaman,
Havalanır yüksek uçardı bülbül.
Karlı dağlara karlar yağdığı an,
Dalından donup ölmüştü, o bülbül.
SENİN SAÇLARIN
Bir pınarda akan şelaleleri andırırdı.
Ninni söylercesine sesiz ve sakin.
Otururduk seninle
Akşamın serinliğinde,
Bir pınar başında
Geçerdik sarı telin başına,
Sevda kokan türküler okurduk.
‘’İkimiz bir fidanın güller açan dalıyız. Sen benimle ben seninle bu hayatı yaşamalıyız’’
Ah be gülüm,
Neydi o günler,
Neydi o saatler,
Hep sarı telimize sarılırdık,
O hep aramızda yumak dokurdu.
Kusurlarımızı örterdi,
Lakin o aramızda olmazsa,
Belki burcu burcu kokan bu sevdamız,
Bir anda yok olup biterdi.
O kırgınlıklarımızı örtbas ederdi.
Tatlı ve temaşa bir hayatımız vardı.
Sarı tellerimize dokununca,
Bir yetim çocuğun başını okşuyor gibiydik.
Sen dizlerime başını yaslamış,
Derin ve hüzünlü türküler okurdun.
Ben ise senin sesinle büyülenmiş,
Kendimden geçmiştim.
O pınarın başında
Şu sarı sazımın telleri,
Senin saçlarını,
Senin bakışlarını andırırdı.
Şu gürbüz dağlarda akan pınarın sesi,
Senin bal damlatan dudaklarındaki
Tebessümlü konuşmanı andırırdı.
Her dem aklımdaydın.
Seni görüyor gibiydim.
Hani mor dağları bir sis kaplar,
Hani bir duman çöker ya?
Yeşil gözlüm,
Sen de onun gibiydin.
Nereye gidersek gidelim,
Sen benimdin ve ben de senindim.
Hani hep derler ya,
Ferhat Şirin’i için dağları delmiş.
Kerem Aslı’sı için yanıp kül olmuş.
Mecnun ise Leyla’sı için çöllere düşmüş.
Ben de senin için,
Deli divane oldum,
Etrafımı yakıp yıktım.
Hep seni aradım seni,
Kalbimin en derin uçlarında,
En kuytu köşelerinde,
Hem de derin ve hüzünlü bir yarayla.
Hicran gözyaşları dökerdim
Senin için.
Ayrılık türküleri okurdum
Senin sevdan için.
Ne sen bensiz olurdun,
Ne de ben sensiz.
Ağ be kalem kaşlım,
Ah be kirpikleri okkalı,
Yüzü aydan da güzel,
Yeşil gözlü sevdiğim.
Ceylan gözlü sevdiğim.
BİRİ KÖR BİRİ SAĞIR BİRİ DELİDİR
Ey Allah’ım bunların günahı nedir.
Biri kör, biri sağır, biri delidir.
Herkesin hor bakıp ta nefret ettiği,
Biri kör, biri sağır, biri delidir.
Dökülmüş gariplerin saçının teli,
Elbiseleri yırtık, kanıyor eli
Dertleri çoktur, her hallerinden belli.
Biri kör, biri sağır, biri delidir.
Neden herkes onlarla alay ediyor,
Gören, bunlara kör, sağır, deli diyor.
Köşeye varıp üçü boyun büküyor.
Biri kör, biri sağır, biri delidir.
Aslanım, onların gidişi belliydi.
Biri kör, biri sağır, biri deliydi.
İkisi ağlarken, biri kederliydi.
Biri kör, biri sağır, biri delidir.
SENDE GÖÇÜP GİDERSİN BU ÂLEMDE
Boşuna sevinme ey zalim adam,
Sende göçüp gidersin bu âlemde.
Lüks hayat yaşayıp dolaşan madam,
Sende göçüp gidersin bu âlemde.
Nankörlük yaparak edersen isyan,
Bu âlem kudurtup ettirir ziyan.
Gelir hiçte beklemediğin o an,
Sende göçüp gidersin bu âlemde.
SEVGİLİMİN SAÇLARI
Sevgilinin saçları, deniz dalgası gibidir.
Etrafında martılar uçuşur, sesiz ve sakin.
Mas mavi deryada ki bu derin dalgalar,
Onun saçlarına dokunup yumak yapar lakin.
Ahenkli ahenkli esen badı saba,
Yarenin kulaklarına bir şeyler fısıldar.
Nağmeleri mi getirir, o vefasız
Aşk yaylasındaki sevgiliden acaba?
Ama sevgilinin bulunduğu
O ayaz yaylanın başında,
Ne duman eksik olur,
Ne de boran.
Meçhul doruklar üzerine aldığı beyaz gelinliği,
Üzerinde çıkarmadı hiçbir zaman.
Sevgiliye hep bir şeyler söylemek isterlerdi,
O tatlı ve temaşa haliyle, ağzında şeker kırıyor,
Dudağında bal damlatıyor olan sevgiliye,
Bir şeyler söylemek isterdi lakin.
O vefasız ırak ellerde olan sevgiliye
Derdi ki:
Yaren.
O gördüğüm zemherinin doruğunda hep ben vardım.
İçine gömülmüş olan taşlarında ise sen.
Uzayıp giden şu yeşil ovanın düzünde ben vardım.
Akıp giden ırmağında ise sen
Gökyüzünde kat kat olan bulutlarda
Ben vardım.
Ayrılık gözyaşlarını akıtan yağmurda ise sen
Ne ben sensiz olurdum,
Nede sen bensiz
Fırat ve Dicle gibi idik
Kömür gözlüm.
Ah sevdiğim.
Can sevdiğim.
SEN Mİ DERTLİ BEN Mİ DERTLİ
Sen arısın bende balın,
Sen mi tatlı ben mi tatlı?
Benim yaram senin halın,
Sen mi dertli ben mi dertli?
Sen denizsin bende kara,
Sen gezersin bende yara,
Düşmüşüm yine de dara,
Sen mi dertli ben mi dertli?
Sen avcısın bende ceylanım,
Sen gelirsin ben kaçarım,
Vuran sen ben yananım,
Sen mi dertli ben mi dertli?
Kaya aslan gez diyarı,
Kimse bulamaz pak karı,
Kefen beyaz gönlüm arı,
Sen mi dertli ben mi dertli?
HİÇ BİR ŞEYİMİZ YOK
Keyifli bir hayal bile kuramıyoruz,
Ona bile engel olmaya çalışıyorlar.
Aklımıza da hâkim olamıyoruz,
Onu bile ellerimizden almışlar.
Anlayan yok bu tuhaf hayatı,
Derdimiz bir iken binler kattı,
Dolar çıkınca herkes lirayı attı,
Onu bile ellerimizden almışlar.
EY YEŞİL GÖZLÜM
Ey yeşil gözlüm,
Senin gözlerine bakınca
Hatırlarım,
Ovaları, çimenleri, bağları
Sırma saçlarına bakınca
Anlarım,
Tepeleri, düzleri, dağları
Ey yeşil gözlüm,
Sen
Kış görmemiş beyaz bir gül,
Ben ise
Sararmış solmuş bir al gül.
Sen,
Yeni filizlenip gelişirken,
Ben,
Gözyaşlarımla seni sulamaya çalışıyorum.
Ey yeşil gözlüm,
Sen
Şarap içerken,
Ben o şarabın
Kokusunda olmuşum sarhoş.
Sen
Sigaranı içerdin masa başında,
Ben ise
Onun dumanıyla yıkılırdım.
Sen
Bir rüzgâr gibi geçerdin düzlerde,
Ben ise
Yaprak misali savrulurdum
Dört bir yana.
Sen beni benden aldın.
Ey yeşil gözlüm,
Ben
Bir şimşek gibiydim,
Güldüğümde
Yağmur olur yağardım.
Bir bulut gibiydim
Ağladığımda,
Topraklara hayat verirdim.
Ama sen,
Beni benden aldın sevdiğim.
Yeşil gözlüm,
Ben
Kendi kalbimde
Senin esirin oldum.
Sen ise
Benim kalbimin sahibi,
Ne ben sensiz olurum, ne de
Sen bensiz.
Yeşil gözlüm.
MAHŞER GÜNÜ İNSANLAR MEYDANDA PİŞER,
BİZE DE SIRAT KÖPRÜSÜNDE GEÇMEK DÜŞER.
ASLAN
SEVGİLİ BABACIĞIM
Elimizden tutandır,
Gönlümüzde yatandır,
Derde derman katandır,
Sevgili babacığım.
Başımızda bekleyen,
Hasta düşüp inleyen,
Derdimizi dinleyen,
Sevgili babacığım.
Kanımız canımızdır,
Ömrümüz şanımızdır,
Bizim yarınımızdır,
Sevgili babacığım.
Aslan gönlümün yarı,
Gelmez bize zararı,
Evimizin çan zarı,
Sevgili babacığım
YÜZEN ADA
Üstünde toprak yüzüyor,
Altında balık geziyor,
Turistler buna ne diyor,
Gel de yüzen adayı gör.
Durgun suyu dağlık, bayır,
Etrafı yeşillik çayır,
Solhan’ın adını yayar,
Gel de yüzen adayı gör.
Evvelden beri var imiş,
Kimse dibin görememiş,
Parçacıklara bölünmüş,
Gel de yüzen adayı gör.
Yuvarlatır sanki tepsi,
Milleti yoldaştır hepsi,
Solhan’ımın garip sesi,
Gel de yüzen adayı gör.
Kaya aslan gelir dile,
Adı düşecek elbet dile,
Neşe gelir kalkar çile,
Gel de yüzen adayı gör
YAYLALAR
Yazın bin bir çiçek açar,
Etrafına neşe saçar,
Çeşit çeşit kuşlar uçar,
Bizim diyarda yaylalar.
Merada koyun meleşir,
Çoban kavalla dertleşir,
Herkes bir söyler inleşir,
Şöhreti dilde yaylalar.
Sürü yayılır meraya,
Kuzular girmiş sıraya,
Kışı kuş konmaz buraya,
Gelinlik giymiş yaylalar.
KAYA Aslan gez diyarı,
Yardan geçilmez gayrı,
Bitmez bu dağların karı,
Gelinlik giymiş yaylalar.
CEYLAN GÖZLÜ SEVDİĞİM
Birbirimizden ırak olsak bile,
Yinede birbirimize bağlıydık.
Unutamazdım seni,
Ahenkli ahenkli
Saçlarını,
Tatlı tatlı konuşmanı,
Salına salına yürüyüşünü,
Unutamam sevdiğim.
Unutamam.
YOLLAR AŞALIM
Ey pirim sen tut elimde,
Dağlar aşalım aşalım,
İlim dolaşsın dilimde,
Yollar aşalım aşalım.
Önünde çökeyim dizi,
Kimse hiç üzmesin sizi,
Uzun yollar bekler bizi,
Yollar aşalım aşalım.
Gidelim bizde sılaya,
Kimse girmesin belaya,
Herkes uğramış helâya,
Dağlar aşalım aşalım.
Fakirlerle buluşalım,
Mevlana’yı dolaşalım,
Rubailer okuyalım,
Engel aşalım aşalım.
Uzak diyarlara doğru,
Kırılmış kalplere doğru,
İlimsiz köylere doğru,
Yollar aşalım aşalım.
Aslan doğruluktan yana,
Hürmetim var pirim sana,
Öğretirsin doğruluk bana,
İlim aşalım aşalım.
EN SEVDİKLERİM
Mücadele etti hep zorluklarla,
Engelleri aştı o küçük yaşıyla,
Hep savaştı bir lokma için. Lakin
Mor dağlara benzerdi,
Emek harcıyordu durmadan,
Tutunmak istiyordu şu dünyaya.
Hasta olduğu zaman, ben
Ağlardım sessiz ve dalgın,
Kimse yardım etmediği an,
İnlerdim Fırat ve Dicle gibi,
Mağrur ve dingin
Melek gibi kalpliydi o?
Unutmadı hiç birimizi,
Kardeş, abi, bacı diye
Ayırmadı hiç bizi.
Destek oldu hepimize,
Dile düşürmedi hiç,
Eşe dosta saygı diye,
Razı ederdi hepimizi.
ÇİRKİN
Düşündüm bir an kendi kendime,
Çirkin insan var mı acep âlemde?
Mana buldum kendi sualime.
Çirkin insan bulunmaz bu âlemde?
YAR İÇİN
Aşkın zay ırmağına düşersen bir gün,
Kana kana o sudan içmelisin.
Ölüm döşeğinde dahi olsan o gün,
Yana yana o sudan içmelisin.
Issız çöllere atıldığın zaman,
Boşuna hiç kimseden eyleme aman,
Yar baldıran zehri ile geldiği an,
Kana kana o sudan içmelisin.
AL SANA DEMOKRASİ
Bir işe girmek istersen,
Sana, dayın var mı? Derler.
Hayır, yok demek istersin,
Hadi, başka kapı derler.
Çevrende adam istersin,
Sana, paran var mı? Derler.
Hayır, yok demek istersin,
Hemen, yürü oğlum derler.
Bir kızla çıkmak istersin,
Oğlum, cebin nasıl derler.
Cebim boş, demek istersin,
Çabucak ikile derler.
Demokrasiyi istersin,
Ama sen çok oldun derler.
Susar hemen oturursun,
Birde üstünde döverler.
BİR MEHMET VURULMUŞ DAĞIN BAŞINDA
Giden askerimiz dönmez oldu.
Ne olur mor dağlar sizler koruyun.
Nice ananın gözleri yaş doldu,
Ne olur mor dağlar, sizler koruyun.
Gönderdik Mehmet’i, yirmi yaşında.
Doğum günü yakındı, aybaşında.
Düşman pusu kurmuş, Cudi taşında.
Ne olur mor dağlar, sizler koruyun.
Sılada sevdiği bekleye durur,
Pusuyla sevdiğini, düşman vurur.
Kara haber köyüne tez duyulur.
Demedim mi mor dağlar, siz koruyun.
Doğum günü kara haber verilir,
Yareni ağlar ağlar yine bayılır.
Ana, bacı, kardeş yola koyulur,
Demedim mi mor dağlar, siz koruyun.
Şu mor dağlar neden böyle sıralı,
Bir Mehmet vurulmuş, ağır yaralı.
Kalmış tek başına, dağlar karalı,
Demedim mi mor dağlar, siz koruyun.
SORUN
Sevip de sevilmeyene,
Görüp te anlamayana
Yârinden ayrı kalana,
Sorun sorun aşkı sorun.
Zorba ile ayrılana,
Ayrılığı yaşayana,
Gam yükünü sırtlayana,
Sorun sorun aşkı sorun.
Yıllarca yar bekleyene,
Yârini göremeyene
Acı çekip hep yanana,
Sorun sorun aşkı sorun.
Yâri için dağ delene,
Dertli dertli ter dökene,
Yâri için diş çekene,
Sorun sorun aşkı sorun.
BİRİ HASAN BİRİ DE HÜSEYİN
Peygamberin iki gülü
Biri Hasan biri de Hüseyin.
Dünyanın acı iki direği,
Biri Hasan biri de Hüseyin.
Biri Küfe halkına kanıp giden,
Biri kükreyince dağları delen,
Biri geceleri nur ile gelen,
Biri Hasan biri de Hüseyin.
Biri evinde biride Kerbela da,
Biri zehirlendi. Biri oldu başından.
Biri kırk yedide öldü. Biri elli yedi yaşında
Biri Hasan biri de Hüseyin.
Onları duyan çekiyor acı,
Verilmedi birine İslam’ın tacı,
Bu dünyanın unutulmaz iki ağacı,
Biri Hasan biri de Hüseyin.
H.z Ali’nin iki göz bebeği,
Peygamberin gül kokan çiçeği,
Aslanın canından çok sevdiği,
Biri Hasan biri de Hüseyin.
HASRET BÜLBÜLÜ
Ayağında kan akarmış,
Türküleri can yakarmış,
Gülünden ayrı yaşarmış,
Zavallı hasret bülbülü.
Öyle güzel ötüyormuş,
Nice canlar yakıyormuş,
Gülünü hep arıyormuş,
Zavallı hasret bülbülü.
Ağaç dalına konarmış,
Türkü söyleyip ağlarmış,
Gül için ağıt yakarmış,
Zavallı hasret bülbülü.
Acısı çok derin imiş,
Yeri ağaç dalı imiş,
Tek derdi yar gülü imiş,
Zavallı hasret bülbülü.
Aslan derki bir gül olsam,
Erenler bağında açsam,
Bir defa dalında görsem,
Zavallı hasret bülbülü.
POLİS VE BÜLBÜL
Biri toz kondurmaz vatanına şanına,
Biri hep ayrıdır kavuşamaz canana,
Biri halkı için her şey gelir başına,
Biri polistir. Biriside bülbül.
Biri gülü için dağlarda gezen,
Biri zorluklara göğüsler geren,
Biri kanlı, biri yara silen,
Biri bülbüldür. Biriside polis.
Biri gece gündüz tutar nöbeti,
Biri yârine etmez ihaneti,
Biri kaybetmez asla emaneti,
Biri polistir. Biriside bülbül.
Biri gülünü, biri halkını saran,
Biri dikenden, biri hırsızdan koruyan,
Biri dertli, biri asayiş sağlayan,
Biri bülbüldür. Biriside polis.
Birinin adı var, birinin şanı,
Birinin yâri var, birinin vatanı,
Biri milleti için verir canını,
Biri polistir. Biriside bülbül.
Biri gülü için dağlarda öter,
Biri aslan için nöbetler tutar,
Biri halkı için canını atar,
Biri polistir. Biriside bülbül
ÇANAKKALEM_
Yiğitlere silahlar bağlanmış,
Alnına da ‘’şehitler’’ dağlanmış.
Düşmanların emeği boşaymış,
Çanakkale’m senin zaferinde
Yaralar açılmış candan cana,
Kanlar dökülmüş vatandan yana,
Beyaz gömlekler boyanmış kana,
Çanakkale’m senin zaferinde
Askerler köpürmüş hem de kinler,
Çanakkale’m dertli dertli inler.
Şehitler ‘’Allah’’ deyişin dinler.
Çanakkale’m senin zaferinde
Yiğitler durur büyük alanda,
Analar ağlar çocuk başında,
Türk anası öz yurdun başında,
Çanakkale’m senin zaferinde
Kayam derki, Çanakkale sana,
Dert ekledim öz topraktan yana,
Düşman boyun bükmüş öz vatana,
Çanakkale’m senin zaferinde
ALLAH BİZLERİ KORUSUN
Sözünde hiç durmayanda,
Bir söyleyip bir atanda,
İçki kumarla yatandan,
Allah bizleri korusun.
Babaya karşı çıkandan,
Anaya tokat atandan,
Kardeş kardeşi satandan,
Allah bizleri korusun.
Bir kıza pis bakanlar da,
Kızın canın yakanlar da,
Millete laf atanlar da,
Allah bizleri korusun.
Söz verip de dönenler de,
Bir de bana gülenlerde,
Kötülerle gezenlerden,
Allah bizleri korusun
BENİM FEYADIM
Biz kır çiçeğiyiz, dağın yamaçlarında,
Acıyla kaçarız, şu dikenli dağlardan.
Gelecek belirsiz, umut yok yarınlardan.
Keder ve hüzün dolup göçeriz dünyadan.
Hep feryatla yaşadık, kederle büyüdük.
Acıyla boğuşurken, sevgiyi de gördük.
Çoğu zaman, gözü yaşlı ölümden döndük.
Felekle büyüdük, şu yaşanmaz dünyada.
Bir kır çiçeği ki, yüzün güneşe döner,
Karanlık çökünce de umutları söner,
Gel dost, şu kır çiçeğine sevdayı öner,
Acı ve kederle göçülmez ki dünyada.
Aslanım oğul, etme sen de isyan.
Bak kır çiçeği de solgun, tarlalar ziyan.
Başını koy önüne, giden dostları an.
Acı ve kederle göçülmez ki dünyadan.
BİZİ BİZE DÜŞÜRDÜLER
Aklımızı sömürdüler,
Bizi bize düşürdüler.
Her şeyimizi aldılar,
Dağa ve taşa sürdüler.
Bir dal iken kopardılar,
Dört bir yana savurdular.
Rüzgâra rezil ettiler.
Bizi bize düşürdüler.
Gül oğlanım sende yanma,
Bunlar boşa geçer sanma,
Kötü insanlara kanma,
Bizi bize düşürdüler
KASVA BİLE RESUL İÇİN AĞLADI
Ahu figan ederim kendi kendime,
Kasva bile resul için ağladı.
Çare bulunmaz mı benim derdime,
Kasva bile resul için ağladı.
Zır zeber oldu, artık şu hayatım.
Onun için nice gözyaşı döktüm.
Ardın sıra oflayıp, yolun baktım.
Kasva bile resul için ağladı.
GÖZLERİM SENİ_
Gözlerim seni, gözlerim seni
Arıyor yine de gözlerim seni.
Irak bir elde mi söyle nerdesin,
Arıyor yinede gözlerim seni.
Yar yanında, yar yanında
Gül bile solar yar yanında.
Dostlar bırakıp ta gitmiş,
Yaren oturuyor, yaren yanında.
Yaz gelecek, yaz gelecek
O mektubu yaz yaz gelecek.
Bu sert kışta geçer ise,
Bilesin ki yine yaz gelecek.
BENİM HAYALİM
Alaca karanlığa güneş yapardım,
Fakirler ısınsın sevinsin diye.
Bütün küskünleri bir yere toplardım,
Dostluk kardeşlik kurulsun diye.
Gök kuşağına merdiven dayar, üstüne çıkardım.
Basamak basamak varıp, insanlara bakardım.
Kahpe feleğin çemberini, ta orda yakardım.
İnsanlar üzülmesin sevinsin diye.
Issız çöllere, sayısız fidan dikerdim.
Kat kat bulutlar olup, sular dökerdim.
Bir sevgi misali, üstüne çökerdim.
İnsanlar üzülmesin sevinsin diye
Âlem insanları eyledi böyle beter,
Allah’ın gücü her şeye yeter.
Aslanım bunlar bir hayal eder,
İnsanlar üzülmesin sevinsin diye.
EKMEK
Bir lokma ekmek misalim,
Nice boğazlara düştüğüm.
Budur benimde ahvalim,
Çokça zorluklardan geçtim.
Firavuna zehir oldum,
Boğazını delip geçtim.
Arı ile sırdaş olup,
Şu Nemrutu ezdim geçtim.
Nice insanlar hep koştu,
Kimi fakir kimi açtı,
Ölüm onları da seçti,
Ben ise gül çiçek açtım.
Fakire sofrayı kurdum,
Gözyaşına çare buldum,
Tane iken una döndüm,
Çokça boğazlardan geçtim.
Buğday iken ekmek oldum,
Aslanıma çare buldum,
Allah’ın nimeti oldum,
Zorbaları ezdim geçtim.
YILAN BİLE RESULULAH İÇİN BEKLEDİ
Ey yarenler bu sözümü dinleyin,
Yılan bile resul için bekledi.
Kem küm etmeyin, hayretle izleyin.
Yılan bile resul için bekledi.
Birinden duymuş garibanım sözü,
Gelecek dünyanın nurani yüzü,
Görmeyi beklemiş o iki gözü,
Yılan bile onun için bekledi.
Kâfirin ateşi bir günde söndü,
Zalimane dünya tersine döndü,
O Resul ki şu âleme geldi,
Yılan bile onun için bekledi.
YER GÖK RESULULLAH İÇİN AĞLIYOR
Zevk u sefa ile dalmıştım ki şu âleme,
Baktım ki ne göreyim, âlem bile ağlıyor.
İnanmadım önce, düşündüm kendi kendime,
Baktım ki ne göreyim, yer gök bile ağlıyor.
Elbet vardır bunun bir hikmeti dedim.
O an bir şeylerin döndüğünü gördüm.
Bir an oldu ve ben kendime geldim,
Meğer Resulullah için yer gök ağlıyor.
Hepimizin gözleri yaşla dolsun,
Anam babam yoluna kurban olsun.
Der Aslan bu bize bir ibret olsun,
Yer gök Resullullah için ağlıyor.
ON DOKUZ MAYIS
Marşları birlikte okuyalım,
Bu gün bizim bayramımızdır.
El ele verip de kutlayalım,
Bugün bizim bayramımızdır.
On dokuz mayıstan bu yana,
Adımız yine duyuldu cihana.
Kimse dokunamaz bu vatana,
Bugün bizim bayramımızdır.
Atam hediye etti onu bize,
Bu gün düşmanlar geldi dize,
Bingöl, Erzurum, Kars, Rize
Bugün bizim bayramımızdır.
Samsun o gün bir kartal oldu,
Yükseldi kâfirin rengi soldu,
Bütün vatana neşe doldu,
Bugün bizim bayramımızdır.
Aslan derki canım ana,
Bandırmadan ta Samsuna,
On dokuz mayıstan bu yana,
Bugün bizim bayramımızdır
GURBET SEN BAŞA BELASIN
Hiç kızma ona ve buna,
Gurbet sen başa belasın.
Ayrı düşürdün vatana,
Gurbet sen başa belasın.
Hiç bilmeden sana geldik,
Aç karınla geri döndük,
Umutsuzca zorda kaldık,
Gurbet sen başa belasın.
Hep yolları ayırırsın,
Zalimleri kayırırsın,
Dostu dosta vurdurursun,
Gurbet sen başa belasın.
Koydun Aslanımı ayrı,
Dönemez vatana gayrı,
Artık yok bu işin hayrı,
Gurbet sen başa belasın.
BANA DARGIN
Ey sevdiğim dilber kaşı karalı,
O yar bana dargın, bende o yara.
Bir avcı misali ceylan yaralı,
O yar bana dargın, bende o yara.
Gözlerimin yaşı sele dönüyor,
Neşeli günlerim hemen bitiyor,
Sararan rengim birden soluyor,
O yar bana dargın, bende o yara.
Hazan yeli gibi eser gezersin,
Kayacığın yüreğini yakarsın,
Solhan’a dönmez ki niye beklersin.
O yar bana dargın, bende o yara.
KALEM KADER İÇİN HER ŞEYİ YAZAR
ÖLÜM İSE BİR SİLGİ OLUP KÖKÜNÜ KAZAR.
ÇAĞDAŞLAŞMA
Kanun ve nizamlar kuruldu,
Bütün planlar halka sunuldu,
‘barış yolu’ denmesiyle halk doğruldu.
Türkiye’mde görülen çağdaşlaşmaya bakın.
Avrupa seviyesine ulaşıldı,
Gazete ve dergiler basıldı,
Sanayi ve fabrikalarda kuruldu,
Türkiye’mde görülen çağdaşlaşmaya bakın.
Kayam bu cumhuriyet bir gelecektir.
Senin gibi gençleri de bekleyecektir.
Demokrasi ile herkes eşitlenecektir.
Türkiye’mde görülen çağdaşlaşmaya bakın.
ŞANLI BİNGÖL’ÜM
Çadır kururuz Bingöl’e dağlara,
Duyurun bunu yaşayan sağlara,
Ayrılmayız ne deme, ne çağlara,
Seninle bir bütünüz, can Bingöl’üm.
Ne edelim, yine hayat hayattır.
Harap olduk, ama yine gönül ferahtır.
Göğsüne şu mertlik şanını taktır.
Seninle bir bütünüz, can Bingöl’üm.
Durmaz olduk gideriz, artık coşarak,
Yiğit deyip arkasında koşarak,
Ve her gün bir deprem ile yaşarak,
Seninle bir bütünüz, can Bingöl’üm.
Gezer aslanım sıladan sılaya,
Düşmüş yine garipten bir belaya,
Boyanmış elbisesi kap karaya,
Biz bir bütünüz şanlı Bingöl’üm.
YAZIKLAR OLSUN
Yazıklar olsun bize.
Büyük bir imparatorluğu yok saydık.
Bize hep düşman olan,
Avrupa kültürüne kaydık.
Kendi dilimizi bırakıp,
Onların dilini yaydık.
Yazıklar olsun bize.
İslamiyet’ten utanıp,
Dinsizliği saydık.
Halkımıza fitne fesat sokanları,
Utanmadan dost gördük.
Doğulu olduğumuzdan utanıp,
Kendimizi batılı gördük.
Yazıklar olsun,
Yazıklar olsun bize.
SELAM BENDEN
Selam benden,
Sevip de sevilmemiş olanlara.
Selam benden,
Görüp de alamamış olanlara.
Selam benden,
Darda kalmış olanlara.
Selam benden,
Okumamış olup okutanlara.
Selam benden,
İnsanı insan bilenlere
Selam benden,
Herkese hürmet edenlere
Selam benden,
Selam benden.
İŞTE BENİM HAYAT
Ne fakirim ne öksüzüm,
Ne deliyim ne divaneyim,
Ne imamım ne dervişim,
İşte benim hayat böyle.
Akıl tutmaz erlerdenim,
Saz çalamaz körlerdenim,
Mektep bilmez köylerdenim,
İşte benim hayat böyle.
Tutmaz dilim aldı ağrım,
Ne dilsizim nede sağırım,
Ne bir haber ne çağırım,
İşte benim hayat böyle.
Okur oldum hep köylerden,
Adım düşmez oldu dilden,
Garibim ben gurbet elden,
İşte benim hayat böyle.
Aslan okurda yazar mı?
Doğru sözü hiç bozar mı?
Gurbet elde boş gezer mi?
İşte benim hayat böyle.
YUNUSU GÖRDÜM RÜYADA
Dinleyin beni ey dostlarım,
Yunusu gördüm rüyada.
Dertliyim hem ahu zarım,
Yunusu gördüm rüyada.
Dervişle sohbete daldım,
Kaldım tesirinde kaldım,
Uyanınca dertten yandım,
Yunusu gördüm rüyada.
Sohbetine doyum olmaz,
Solmaz hiçte rengi solmaz,
Kanlı gözyaşlarım durmaz,
Yunusu gördüm rüyada.
Elinde sazımla durdum,
Vardım divanına vardım,
Aşkın âlemine daldım,
Yunusu gördüm rüyada.
Kaya Aslan yüzün güler,
Allahtan aşkını diler,
Gözyaşını bir bir siler,
Yunusu gördüm rüyada.
BÖYLE OLUR MU?
Nasihatim dinle, sözümdür sana.
Sevdiğinden hiç ayrılmak olur mu?
Kimse dokunamaz nazlı cana,
Canandan böyle ayrılmak olur mu?
Elin oğlu bekler, elin elin kızını,
Oku gözyaşıyla güzel yazını,
Karalar bağlama garip başını,
Başını da böyle eğmek olur mu?
İnsan unutamaz ömür boyunca,
Sevdadır bu, deli gönle olunca
Sılaya varıp ta, hemen dönünce,
Sevdiğinden hiç ayrılmak olur mu?
ABDAL OLALIM
Okur olup ta gidelim,
Kapı kapıyı gezelim,
Türkmen eline varalım,
Abdal olalım olalım.
Yolaklarda es geçelim,
Kardelen deyip seçelim,
Âlim olup sır biçelim,
Adam olalım olalım.
Nece olup ta soralım,
Abdalım piri bulalım,
Rubailer okuyalım,
Âşık olalım olalım.
Selam edelim can dosta,
Elbet kalmayız yasta,
Laf edelim şu rastta,
Aydın olalım olalım.
Mamur deyip de geçilmez,
Ot tırpansız hiç biçilmez,
Laflar Aslandan geçilmez,
Adam olalım olalım.
AFFET EY BİZİ YARADAN
Şu dünyaya tüccar geldik,
Hem eğlendik, hem de güldük.
Fakire dilenci dedik,
Affet bizi ey yaradan.
Selam vermeyi unuttuk,
Kötülerle hep buluştuk,
Düşmanla el ele tuttuk,
Affet bizi ey yaradan.
Namazı kılamaz olduk,
Yoksulu soramaz olduk,
İslam’ı bilemez olduk,
Koru bizi ey yaradan.
Dünyaya tüccar gelmişiz,
Hayat güzeldir demişiz,
Keyif çatıp eğlenmişiz,
Affet bizi ey yaradan.
Toprak bizleri yutuyor,
Yarama oklar batıyor,
Yetimler ele bakıyor,
Affet bizi ey yaradan.
Aslan yine dert yanıyor,
Ellerin açmış ağlıyor,
Gönül yarası çağlıyor,
Affet bizi ey yaradan.
GÖRECEKSİN NELER
Gözlerimin yaşına bak,
Göreceksin neler neler.
Dertli dertli yüzüme bak,
Göreceksin neler neler.
Ağladığım günler oldu,
Gözlerime yaşlar doldu,
Ümitleri bir bir soldu,
Duyacaksın neler neler.
Her gün sizleri özlerim,
Tutulmaz oldu dizlerim,
Yollarınızı gözlerim,
Duyacaksın neler neler.
Yandı yürek küle döndü,
Bütün ümitlerim söndü,
Aşkımı yüreğime gömdüm,
Duyacaksın neler neler.
Aslan yedi yıl durur mu?
Gözlerinde yaş kurur mu?
Böyle hayat hiç olur mu?
Göreceksin neler neler.
BU DÜNYADA YAŞAMIŞSIN BOŞU BOŞUNA
Şayet, sevgi saygı nedir hiç bilmemişsen,
Bu dünyada yaşamışsın boşu boşuna
Kin ve nefret ile büyümüşsen,
Bu dünyada yaşamışsın boşu boşuna
Oğul kulak ver ve duy artık şu sesimi,
Ben çok çile çektim, ağır aldım dersimi.
Ne İzmir’i ne Solhan’ı nede Dersimi
Görüp gideceksin boşu boşuna.
Sende unutma hiçbir zaman kendi özünü,
El âlem laf etmesin hiç senin sözüne.
Kin bürümüşse ela gözünü,
Sen de yanıp gideceksin boşu boşuna.
Geçmişini unutma, kötülükten sakın,
Hep arkana ve birde önüne bakın.
Gör kimler senden uzak, kimler sana yakın.
Sonra ölüp gideceksin boşu boşuna.
NE OLUR DÖNÜN KÖYLERE
Ne olur dönün köylere,
Adınız düşsün dillere,
Varmayın ırak ellere,
Ne olur dönün köylere.
Sizleri çokta özledim,
Yollarınızı gözledim,
Kınalı ayak dizledim,
Ne olur dönün köylere.
Geldim çeşmenin başına,
Baktım siyahî taşına,
Kimse bakmaz gözyaşına,
Ne olur dönün köylere.
Yaramı kanattı derdim,
Uzak ele gidemedim,
Tek başıma ötemedim,
Ne olur dönün köylere.
Evleriniz harap olmuş,
Bağ bahçeleriniz solmuş,
Gözlerime yaşlar dolmuş,
Ne olur dönün köylere.
Bende dünyada korkarım,
Çoktur hain düşmanlarım,
Kurtlar olmaz yoldaşlarım,
Ne olur dönün köylere.
Bugün çıktım bir kayaya,
Baktım virane dünyaya,
Kimse görünmezdi güya,
Ne olur dönün köylere.
KAYA Aslan’ı özledim.
Yollarını çok gözledim,
Gelmeyince hep inledim,
Ne olur dönün köylere.
DAHA KAÇ YÜZÜN VAR BENDE BİLEYİM
Bir yanın buluttur, bir yanın güneş,
Daha kaç yüzün var nerden bileyim.
Bir yanın su iken, bir yerin ateş,
Söyle kaç yüzün var bende bileyim.
Bir yandan fakirdir, evin ve ocağın,
Bir yandan zengindir, köşkün sarayın
Ne parlar, ne söner güneşin, ayın
Söyle kaç yüzün var bende bileyim.
Acem elde bile duyulur sözün,
Kin ve nefret ile görünür yüzün,
Ne zenginlik ne fakirliktir özün,
Söyle kaç yüzün var bende bileyim.
BEN YALNIZ KALACAĞIM
Bir korkudur içimi salmış,
Ben de yalnız kalacağım.
Gözlerime yaşlar dolmuş,
Ben de yalnız kalacağım.
Dünyayı sonsuz sanmışım,
Bilmedim ki aldanmışım,
Herkesten ayrı kalmışım,
Ben de yalnız kalacağım.
Şimdi ise gömecekler,
Kokuşmasın diyecekler,
Bir bir eve dönecekler,
Ben de yalnız kalacağım.
Demezler ki ne yapacak,
Bu karanlıkta nasıl kalacak,
Yılan ve fare gelecek,
Ben de yalnız kalacağım.
NERDEN BİLECEKSİN
Nerden bileceksin sen, nerden
Yeşillikler gülerken, bulutların ağladığını
Şimşekler çakarken, göğün gürlediğini
Kimi insan ölürken, kimisinin doğduğunu
Nerden bileceksin sen, nerden.
Zenginin yerken, fakirin baktığını
Zalimlerin yetim yuvası yıktığını,
Nerden bileceksin sen, nerden
Oğlun ana ve babayı attığını,
Onların ise dışarıdan yattığını,
Nerden bileceksin sen, nerden.
SEN DE GİDERSİN
Dere kenarındaki kumlu toprak,
Dağılır dağılır sende gidersin.
Ağaç dalındaki kuru bir yaprak,
Savrulur savrulur sende gidersin.
Dem yaşamış şu gariban ak saçlı,
Hem güngörmüş, hem de çok ağır başlı.
Dolu gözleri, her dem kanlı yaşlı,
Ağlaşır ağlaşır sende gidersin.
Mor dağa yaslanmış kuru meşe,
Kök salmışsın dağa hem de taşa,
Asil olma oddan beter güneşe,
Kurutur kurutur sende gidersin.
Gör alacakaranlıklı bir yeri,
Ne penceresi vardır, nede deri,
Dünyada işlemişsen çokça şerri,
Utanır utanır sende gidersin.
Dem yaşamış, şu ak saçlı ihtiyar,
Hem muammalıdır, hem de bahtiyar,
Aslanım ıraktır, etme ahtı yar,
Yıkılır yıkılır sende gidersin.
AHİR ZAMAN
Kurt koyunla gezer, çobanda şaşkın,
Divane gönüller dertlerle şaşkın,
Unutulmaz, Allah yücedir aşkın.
Ahir zaman geldi mi yanarız dost.
Seven gönüllere dolunmuş talan,
Hayat bu ise vallahide yalan.
Öksüzün hakkını boş yere alan,
Ahir zaman geldi mi yanacak dost.
Baykuş cömert olmuş, yılanda kardeş,
İnsanoğlu kadar oldular sırdaş.
Koyun kurtla olmuş garip bir yoldaş,
Ahir zaman geldi mi yanarız dost.
Biz tüccarız, geldik garip dünyaya,
Gideceğiz dünyadan hem de yaya,
Ne olur sözüm dinle Aslan KAYA,
Ahir zaman geldi mi yanarız dost.
SEYYAHI BÜLBÜL
Seyyahı bir bülbül oldum,
Şeref yaylasına kondum,
Gülümden ayrı düşünce,
Yine dertten derde daldım.
Ayaklarım kanar oldu,
Gözlerime yaşlar doldu,
Rengim çok sararıp soldu,
Acı ve kedere kondum.
GEL DE İNANMA
Yağmur toprakla sevişirken,
Rüzgâr yaprakla dans ederdi.
Dağlar beyaz gelinliği giyerken,
Karlar toprağın üstünü örterdi.
Bulut ise yüklendiği zaman,
Yağmur imdadına gelirdi.
Gözyaşlarını akıttığında,
Fırat ve Dicle kan kusar,
Etrafına zarar verirdi.
Gök kuşağı yayını çizip,
Kuşlarla ip atmaca oynardı.
İnsanlar ise her şeyden habersiz,
İşlerini yapmaya bakardı.
KİMİM BEN
Ben kimim? Diye haykırdım bir an.
İnsansın insan? Diye bir ses duydum.
Hayvanlardan farkım ne? Dedim o zaman.
İnsansın insan? Diye bir ses duydum.
Biraz düşüneyim dedim o an,
Ölürsem ne şöhret kalır nede şan.
Kendimi bulayım dedim o zaman,
İnsansın insan? Diye bir ses duydum.
İŞTE MEYDAN
Ben de aşığım diyorsan,
Buyurun, meydana gelsene?
Sevip de sevilmiyorsan,
İşte divanım, gelsene?
Ben de imamım diyorsan
Sarığın takıp gelsene?
Sen dinden bahsediyorsan,
İşte meydanım, gelsene?
Bin bir acı yaşamışsan,
Sen Kerbela’ya gelsene?
Baş ve omuzdan olmuşsan,
İşte meydanım, gelsene?
Aç karınla yaşamışsan,
Buyrun sofraya gelsene?
Kuru ekmekle doymuşsan,
İşte benim sofram, yesene?
Sen Aslanı tanıyorsan
Buyrun divana gelsene?
Hakkımda laf ediyorsan,
İşte divanım, gelsene?
NE OLUR YARDIM EYLE
Sığındım ey Allah’ım sana,
Çaresizim, yardım eyle bana.
Çok ağladım, yana yana
Ne olur yardım eyle bana.
Aciz bir kulum, sana geldim.
Senin rahmetine sığındım.
Seni herkesten çok sevdim.
Ne olur yardım eyle bana.
ÜSTAD YUNUS’A
Bir sözün vardı bana,
Ne olur unutma beni.
Çok ağladım yana yana,
Ne olur unutma beni.
Düşümde görmüştüm seni,
Hal hatırla sormuştun beni,
Tanıdım üstadım seni,
Ne olur unutma beni.
Üstat Yunus çok dinledim,
Yollarını hep gözledim,
Seni çok çok özledim,
Ne olur unutma beni.
BİR MUAMMA
Bütün dostlarımı çevremde sürdüm,
Kendi kendime dövünüp durdum.
Çaresizce aklımı boşa yordum,
Bir muammanın içindeyim şimdi.
Asabi oldum gözlerime ateş dolmuş,
Beynim yıkık tarumar olmuş.
Rengim sararıp ta solmuş,
Bir muammanın içindeyim şimdi.
Boş yere beni bıktırdılar,
Arkamda boş laf ettiler,
Ondandır geldi bu sıkıntılar,
Bir muammanın içindeyim şimdi.
SAHİPSİZDİR BU ELLER
Yine bizim elleri sis kaplamış.
Yollarda yürüyenler, çamura saplanmış.
Sahipsiz olduğu belli bu ellerin,
Yoksullar kuytu bir yere toplanmış
YOKSULLUK EZİLMİŞERİN GÖZYAŞLARINA DÜŞMÜŞ,
AĞLASAM OLMAZ, AĞLAMASAM OLMAZ.
SÖYLE NERDEN GÖRECEKSİN BENİ
Bir suyun içindeki nergis tanesiyim,
Söyle nerden göreceksin, sen beni.
Ormandaki kırık Çallı tanesiyim,
Söyle nerden göreceksin, sen beni.
Bu dünyadaki umman gibiyim,
Umanda yüzen balık gibiyim,
Balıklar içinde bir tanesiyim,
Söyle nerden bileceksin, sen beni.
Mor dağlardaki toprak tanesiyim,
Yüksek dağlardaki dağ çiçeğiyim,
Evrendeki kullardan biriyim,
Söyle nerden bileceksin sen beni.
Ben bile kendimi tanıyamadım,
Adım soyadım nedir bilmedim.
Bir muamma olduğumu anladım,
Söyle nerden bileceksin sen beni.
Yoksulun gözünde akan yaşım,
Onun için feryat eden bir başım,
Asırlarca şu topraklarda yaşamışım.
Söyle nerden bileceksin sen beni.
Gökyüzündeki yıldızlardanım,
Güneşin içindeki alevlerdenim,
Toprakta yetişen çiçeklerdenim,
Söyle nerden bileceksin sen beni.
BULUT SEVİNÇ GÖZYAŞLARI DÖKERKEN,
TOPRAK BEYAZ GELİNLİĞİN GİYERDİ.
GERİSİ YALANDIR YALAN
Ne sağcıyım, ne solcuyum
Dur durak bilmez, bir yolcuyum.
Bu âlemde sadece bir rolcuyum,
Gerisi yalandır yalan.
Ne ırkçıyım ne dinciyim,
Ne fesatım, ne kinciyim,
Sadece bir gidiciyim
Gerisi yalandır yalan.
Yoksul sofrasının aşıyım,
Gariplerin gözyaşıyım,
Kabristanın bir taşıyım,
Gerisi yalandır yalan.
İNSANLAR BİRBİRLERİNİ SEVMEK İÇİN DEĞİL,
BİRBİRLERİNİ YERMEK İÇİN YÜKSELİRLER.
BANA DUACI OLUN
Şayet bir gün ölsem,
Tabut ile gitsem,
Toprağa gömülsem,
O an duacı olun bana.
Mezaristanda olsam,
Kabristana konsam
Yalnız başıma kalsam,
O an duacı olun bana.
NE YİĞİTLER ÖLMÜŞ
Âdemi merkezli şu âlemde,
Ne kullar gelip te gitmiş.
Kırılınca, idam veren kalemde
Ne yiğitler ölüp te gitmiş.
Atlar sürülmüş sahra çöllerinde,
Nağmeler okunmuş, âşık dillerinde.
Âlem inlemiş onların nara seslerinden,
Bu dünyaya ne yiğitler gelip te gitmiş.
SENİ ÇOK SEVDİM
Ömrümün en güzel anlarını,
Senin aşkın ile geçirdim.
Seni senden habersiz,
Seni senden çok sevdim.
Düğümlenince aşkı sevdan
Başıma,
Başım alır tenha yerlere giderdim.
Ne sensiz olabilirdim.
Nede dönebilirdim.
AH BE
İnsanın hayatında ne zor anlar vardır.
Ölüm çaresizce bir gidişattır.
Kabristan ise uzun bir yalnızlıktır.
İdam ise çaresizce bir bekleyiştir.
Sonu ise yine ölüm ve karamsarlıktır.
Aciz kalmak en zor şeylerden biridir.
Tamda o an şansızların yeridir.
Bunalımlar olur, sıkıntılar başlar.
Saatler geçmez, günler uzayıp ta gider.
Ve bazen de olur ki:
Ölüm en güzel gidişattır.
Kabristan ise huzur için, zorunlu bir yolculuktur.
İdam ise sadece bunun için bir bekleyiştir.
Sonucu ise Allaha bir gidişattır.
Aciz kalmak her insanın hayatında vardır.
Şansızlıklarda gelip geçicidir.
Sabırlı olmak en güzel şeydir.
Ve böylece, huzurlu hayat yeni yeşerir.
KENDİ SONUMUZ
Teknoloji deyip silahlar ürettik,
O silahlarla birbirimizi vurduk.
Zaman geçsin diye saatler yaptık,
Onunla da dakikalarımızı sayar olduk.
Hayat kolaylaşsın diye, takvimler yaptık.
Onunla da ömrümüzden nice günler aldık.
Kültürümüzü unutup, Avrupa kültürüne kaydık.
Onunla da kendimizi bir şey sandık.
Ve böylece
Kendi sonumuzu hazırladık.
UNUTMAYIN
Gün gelir,
Körler bizden iyi görür.
Gün gelir,
Sakatlar bizden iyi yürür.
Gün gelir,
Sağırlar bizden iyi işitir.
Gün gelir,
Dilsizler bizden iyi konuşur.
Gün gelir,
Deliler bizden akıllı olur.
SORANLARA TANIYIN DERİM BENİ
Üstat olarak Derviş Yunus’u gördüm.
Onu kendime örnek bildim.
Doğu yeli’nin karlı dağlarında geldim.
Soranlara tanıyın derim beni.
Sesimi Abdullah Papur’dan aldım.
Sözümü ise âşık mah suniden,
Karaca oğlanın tesirinde kaldım.
Soranlara tanıyın derim.
Saygımı İslam dininden aldım.
Sevgiyi Allah Resulü’nden
Dostluğu Hz Mevlana’dan gördüm
İnsanlığı kurandan öğrendim.
Korkuyu yüce Allahtan
Ve böylece,
Çevreme sadık kaldım.
Soranlara tanıyın derim beni.
Acı gerçek:
ÇOK UĞRAŞ VERDİM, RESULLULAH İLE İLGİLİ ŞİİR YAZAMADIM.
ONU BU KÜÇÜK MISRALARA SIĞDIRAMAZDIM.
SEVDASINI KALBİMİN EN DERİN YERİNE KAZDIM.
BU DA BANA YETER, ARTAR BİLE.
HER ŞEY İNSAN ARASINDA DÖNER DOLAŞIR
Bedir ve Uhutta olduğu gibi,
Her şey insan arasında döner dolaşır.
Kimi doğarken, kiminin öldüğü gibi,
Her şey insan arasında döner dolaşır.
Sakın gördüğün yoksulu hor görmeyesin,
Zenginliğin ile övünüp fakiri yermeyesin.
Karun da zengindi, bunu bilesin.
Her şey insan arasında döner dolaşır.
KİMSESİZDİR BENİM KÖYÜM
Bizim köyün yolları çok sarp ve yokuşlu,
Dağları uzun sıralı ve sert bakışlı
Çağlayan suları var, hem de zor akışlı,
Ama sahipsizdir, bu Doğu yeli köyü.
Ne elektriği suyu, ne okul vardır.
Yolları bozuk, çamurlu ve çokta dardır.
Sefine’m gelinliğin giymiş, nazlı yardır.
Ama kimsesizdir, bu Doğu yeli köyü.
Yaz kış kar eksilmez, bizim şu mor dağlarda.
Sürümüz yayılır, atlarımız ağlarda.
Keklikler öter, bu öksüz kalmış bağlarda.
Neden sahipsizdir, bizim Doğu yeli köyü.
Ger yaylası, mahşer gibi uzayıp gider.
Sönmeyen bacaları, bugün ise tüter.
Can köyüm sahipsizlikten yok olup biter.
Kimsesizdir, bizim bu Doğu yeli köyü.
Hiç yoktur, haritada silinmiş denilir.
Her nedense, bu köyün muhtarı seçilir.
Bu köye yokluk gibi, bir değer biçilir.
Sahipsizdir, bizim bu Doğu yeli köyü.
Iraktır, sahipsizdir, doğu yeli köyü.
Pınarından akar, soğuk ve berrak suyu.
Kar yağar köyümde, tam iki adam boyu.
Kimsesizdir, bizim bu Doğu yeli köyü.
TÜRKÜ
Ayırdılar seni benden,
Kopardılar bu canımdan,
Kan ağlıyor sol yanımdan,
Çaresizim çaresizim.
Çaresizim çaresizim,
Can sevdiğim çaresizim,
Sen gideli çok ağladım.
Bugün yine çaresizim.
Aslanımdan olma uzak,
Kuruldu bize bir tuzak,
Şu mektubu yara yazak,
Çaresizim çaresizim.
Çaresizim çaresizim,
Çok sevdiğim çaresizim.
Ayırdılar seni benden,
Bugün yine çaresizim.
YAĞIZ ATIM
Bir zamanlar meydanlarda cirit atardı.
Şimdi gör ne haldedir, benim yağız at.
Sahra çöllerinde tozu dumana katardı,
Vay ki gör ne haldedir, benim yağız at.
Eyvah benim yağız at hastalandı.
Şimdi gözlerine yaşlar doldu,
Acep ona bugün neler oldu,
Vay ki gör ne haldedir, benim yağız at.
GİDERİZ ÖLÜME
Yolumuza dikenler düştü,
Gideriz ölüme ölüme.
Dağlar, taşlar bize küstü.
Gideriz ölüme ölüme.
Azraile yakalandık,
Kaldık çaresiz kaldık,
Kendimizi bir şey sandık,
Gideriz ölüme ölüme.
,
|